Sosyalist Yeniden Kuruluş Kavramı

 Geçmiş, Gelecek ve Bugüne İlişkin Değinmeler[1]

  1. Reel Sosyalizm Eleştirisi

 

Emperyalist büyük savaşların insanlığa yaşattığı korkunç acılar ve yıkımlar gözler önündeyken başarıya ulaşan 1917 Büyük Ekim Sosyalist Devrimi, Rusya’da egemen sınıfın yönetimine son verdi; işçilerin ve yoksul köylülerin iktidarını ilan etti. Tarihte bir ilki gerçekleştirerek attığı cesur adımlarla dünya emekçi sınıfına ve ezilen halklarına umut, iyimserlik ve coşku yaydı. Süregiden kapitalist savaşların, her tür adaletsizliğin ve tüm bunların kaynağındaki emek sömürüsünün gezegenimizden silinebileceğine dair güçlü bir beklenti ve inanç, kitleleri sarmaya başladı. 20. Yüzyıl bu büyük devrimin ve onun yarattığı politik atmosferin tetiklediği, başarılı olan ve olamayan toplumsal mücadelelerin damgasını taşıdı.

 

Ne var ki umutla başlayan yüzyıl, umutsuzlukla kapandı. SSCB ve Doğu Bloku çözülerek tarih sahnesinden çekildi. Kapitalizm ise bugün Ekim Devriminin doğurduğu topraklarda çirkin yüzüyle zaferini ilan etti. Devrimciler ve sosyalistler, reel sosyalizmin başarısızlığı üzerine düşünmeye başladılar. Türkiye’de Sosyalist Yeniden Kuruluş fikrinin savunucuları da, reel sosyalizmin eleştirisi olmadan geleceğin toplumsal ve siyasal bir inşasının olamayacağı fikrinden yola çıktılar. Bu düşüncenin SYKP programda en etkili ifadesi şu cümlelerde saklıdır. Şimdi, “… kapitalist küreselleşmeye karşı kuzey ve güney yarımkürede başkaldıran milyonlarca emekçi bu nedenle eleştirilerinin mızrak başını kapitalizme doğrultsalar da, mızraklarının sapıyla “çöken sosyalizm” pratiklerine ve öğretilerine de “içeriden” darbeler indiriyorlar (SYKP Programı).

 

“Reel sosyalizm”in 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılışıyla simgelenen çöküşü, milyonlarca emekçinin kuşaklar boyu savaşarak elde ettiği toplumsal kazanımların gasp edilmesinin yolunu açmakla kalmadı. İşçilerin 1848’den başlayarak ve Paris Komünü”nden geçerek insanlığa kendi kavgaları, deneyimleri ve kazanımları içinden sundukları, “başka -sosyalist- bir dünya kurma” hedefinin mümkünlüğü ve gerçekçiliği inancı da çöken duvarın altında ağır yaralar aldı. 1980’lerde başlayan kapitalist yeni küreselleşme dalgasının insanlığa karşı dizginlenemez bir saldırı halinde ilerleyebilmesinde ve “sosyalizme karşı bir zafer” olarak kutsanmasında da bütün küresel direnç merkezlerinin çöküşü ve kapitalizme içerilmesi ciddi bir rol oynadı” (SYKP Programı).

 

SYKP programında reel sosyalizm eleştirisinin temel olarak çerçevesi şudur:

 

  • Kapitalist modernleşme”den devralınan “sosyalist” kalkınma ölçütleri, üretim teknikleri.
  • Doğaya egemen olma zihniyeti.
  • “İşçi denetimi”nin “planlama”dan ve üretimden dışlanması.
  • “Zorla kolektifleştirme”.
  • Proletarya diktatörlüğünün “tek parti diktatörlüğü”nebozunması.
  • “Sosyalist demokrasi” ve siyasal çoğulculuğun reddi.
  • İnanç, ifade, eleştiri ve örgütlenme özgürlüğüne getirilen kısıtlar.
  • Akademik ve sanatsal özgürlüğün sınırlandırılması.
  • Enternasyonalizmin devlet çıkarlarına ve uluslararası komünist hareketin “sosyalist anavatan”ın savunulması görevine tabi kılınması.
  • Yerel özgünlükleri yok sayan “model” dayatmaları.
  • Kadınlar ve farklı cinsel yönelim sahipleri üzerinde patriyarkal egemenliğin sürdürülmesi.
  • Etnik ve bölgesel farkların asimilasyonu.

 

“Reel sosyalizme ilişkin sorgulamalar, bir kez daha “var olan her şeyin eleştirisi” olarak Marksizm’e itibarını iade ediyor. Ve küresel isyan ileriye doğru her adım atışında, evrensel sloganını içeriklendirme zorunluluğuyla her yüz yüze gelişinde “başka bir dünyanın mümkünlüğü”, temennilerin ötesine geçerek gerekçelendirmeye her girişiminde Marksizm’in felsefi ve politik mirasıyla buluşuyor. Kapitalizmin derinleşen krizine tutarlı bir açıklama bir kez daha Marksizm’de aranıyor ve bulunuyor. Buna karşılık Marksizm, küresel kapitalizme yönelik her düzeyde eleştiriden yeniden besleniyor, İkinci Enternasyonal’in ekonomizminin tahribatını ve on yıllarca “resmi öğreti” haline getirilerek uğratıldığı bozunmayı onarma olanağına kavuşuyor”.Bütün dünyada, başta işçi sınıfının sömürüye karşı mücadelesi olmak üzere, bütün tahakküm ve ezilme biçimlerine karşı çok eksenli ve çok bileşenli bir direniş ilerici, özgürlükçü ve eleştirel düşünüşün mirasına dayanarak yeniden ayağa kalkıyor (SYKP Programı).

 

 

SYK, Marksizmin felsefi ve politik imkânlarıyla özgürlük ve eleştirel düşünüşün mirasına dayalıdır.

 

 

 

2.Kuruluşu’ndan Bugüne SYKP

 

 

Hayatın kendilerini sosyalizme çağırdığını bilincine taşıyan her kadın, erkek ya da LGBTİ, emekçilerin ve ezilenlerin mücadelesini kuşatacak sosyalist bir birliğin düşünü kurar. Sosyalistlerin birliği ve daha geniş kitle ittifaklarına açılma özlemi, örgütsüz sosyalistler kadar, sosyalist partilerde, parti girişimlerinde, parti hareketlerinde de ciddi bir karşılık bulur. Toplumsal hayatı örgütlemenin tek bir formu olmamasına karşın, geniş bir birlik olarak partileşme; hayatın onları sosyalizme çağırdığına inanan insanların birikim, deneyim, yetenek ve enerjilerinin mücadeleye içerilmesini ve kapitalizme karşı duruşun ve komünist bir topluma gidişin yolunu açan işbirliği ve eşgüdümü olanaklı kılar.Benzer duygu ve özlemlerle, sosyalist solun parçalanmışlığı ve bunun bir sonucu olarak etkisizleşmesi karşısında, sosyalist solda birlik ve yeniden kuruluş fikrini özümseyen bir grup parti ve parti girişimleri yan yana gelmişler ve sosyalist yeniden kuruluş çalışmalarını başlatmışladır. Bugünkü SYKP’nin fideliğini de bu arayışlar oluşturmuştur.

 

Tikel düzlemde bu özlem ve arayışları, tarihsel koşullar kolaylaştırır ya da güçleştirir. SYKP’nin içine doğduğu koşullar, bir yandan kuruluş güçlüklerini içinde barındırırken bir yandan da sosyalist yeniden kuruluşu kolaylaştırmıştır.

Kapitalizmin içine sürüklendiği krizle birlikte, işçi sınıfının ve diğer sistem dışı güçlerin sis bulutu altında yön bulmasını zorlaştıran o karanlık devir de artık sona erdi. Krizle birlikte işçi sınıfının siyasete müdahale olanakları arttı. Kapitalist küreselleşmeye ve neo-liberal politikalara karşı kuzey ve güney yarımkürede başkaldıran milyonlarca işçi ve emekçi artık eleştirilerinin mızrak ucunu doğrudan kapitalizme yöneltmeye başladı.

“Devrimci ve enternasyonalist özüyle Marksizm, bu küresel başkaldırının “ulusalcı”, “cemaatçi” ve “küresel reformcu” akımların yörüngesine kapılarak sonuçsuzluğa mahkûm edilmesi tehlikesine karşı emekçileri yeniden devrimci bir dünya görüşüyle donatıyor; dünya devrimi umudunu canlı tutuyor, harekete görüş derinliği ve inanç sağlamlığı aşılıyor. Marksizm dünya çapında bir devrimin sorularına ve sorunlarına yanıt verme yeteneğini yeniden kazanıyor ama ona asıl yaratıcı gücünü, bir devrimle yeniden kanıtlanması, dünyayı değiştirmenin bilgisini gerçeğe dönüştürmesi iade edecek.”

Sosyalist Yeniden Kuruluş Sürecinde Öncü Adımlar

 

Sosyalist Yeniden Kuruluş süreci, yukarıda ifade edilen anlayışın, üzerinde yaşadığımız topraklarda politik ve örgütsel bir iradeye dönüştürülmesi girişimi olarak başlatıldı. Marksist temeller üzerinden enternasyonalist bir eksende yürüme kararlılığında olanların olanaklarını, değerlerini, kazanımlarını ve birikimlerini sentezleyerek organik bir parti oluşturma hedefi ile yola çıkıldı.

Sosyalist Yeniden Kuruluş Girişimi,İşçilerin Sosyalist Partisi (SP), Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi (TÖBG), Sosyalist Gelecek Parti Hareketi (SGPH), Sosyalist Birlik Hareketi (SBH), Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP)ve herhangi bir örgüt ya da parti ile aidiyet ilişkisi olmayan sosyalistler tarafından sürdürülmüştür.Bütün taraflar varılan ön mutabakatın ifadesi olan bir metin hazırlamışlar ve bu metni kendi zeminleri ve yetkili kurullarında görüşmek ve onayından geçirmek üzere Kasım 2010’da ilk adımı atmışlardır.

 

Sosyalist solda yeni dizilişlere yol açacak birleşik, çoğulcu ve enternasyonalist bir hatta sahip bir partinin inşasının bulunduğu bir ortaklaşma sürecini başlatma, bu süreci yeniden kuruluşçu bir perspektifle kurgulayıp ilerletme ve aşamalı bir takvime bağlama konusunda bütün taraflar mutabık kalmışlardır.Taraflar arasında mutabık kalınan başka bir konu, başta ÖDP olmak üzere, başarısızlıkla sonuçlanan geçmiş birlik deneylerinin ortak bir değerlendirmeye tabi tutulmasının, çıkarılan derslerin sosyalist kamuoyu ile paylaşılmasının ve öngörülen ortaklaşma sürecinin geçmişin hatalarını tekrarlamayacak şekilde tasarlanmasının, inandırıcı bir yeni başlangıcın vazgeçilmez önkoşullarından biri olduğunun saptanmış olmasıdır.

 

Bu arayış, Marksizmi uğradığı deformasyonlardan kurtarıp, onun tarihsel köken ve birikimine sahip çıkarak 21. yüzyıl gerçekliğine yanıt verebilecek devrimci bir çerçeveye kavuşturmayı ve bu temelde örgütsel bir pratiği gerçekleştirmeyi amaç edinenlerin bir araya gelmeleri için bir zemin oluşturmuştur. Aynı şekilde, 21. yüzyıl sosyalizmini kitleler nezdinde yeniden inandırıcı bir seçenek haline getirmenin ve maddi bir güce dönüştürmenin vazgeçilmez bir boyutu olarak, yenilmiş devrimlerden ve geçmiş sosyalizm pratiklerinden, geleceği ipotek altına alacak gelecekçi (futurist) hatalara düşmeksizin, ortak dersler çıkarılması, bu derslerin programa, tüzüğe, örgütlenme modellerine, siyaset tarzına yansıtılması ve içerilmesi yeniden kuruluş veya yapılanma iddiası bakımından olmazsa olmazı sayılmıştır.

 

Birleşik bir partiyle taçlandırılması öngörülen geçiş dönemi, hem tartışarak hem de bileşenlerin birlikte eyleyerek ortaklaşma zemininin genişletildiği bir süreç olmuştur. Yapılan tartışmalarda, bileşenlerin birlikte siyasal inisiyatifler geliştirmesine, ortak faaliyet ve örgütlenme alanlarını çeşitlendirmeye, yeni güçlere ve ilişkilere birlikte uzanmaya, yeniden kuruluş ihtiyacını onların da gündemine sokmaya, sürecimize dönük ilgiyi arttırmaya eşlik eden hedefli, yönelimli, örgütlü ve güncel siyasetten kopuk olmayan bir tartışma olmasında ısrar edilmiştir.

 

Öte yandan, sürecin vazgeçilmez bir veçhesi olan bu türden bir tartışmada, bileşenlerin mevcut programatik görüşlerinin basit bir değiş-tokuşuyla yetinilmemiştir. Çeşitli konularda ortaya çıkabilecek farklılıkları,bağdaştırmacı, ortalamacı veya uzlaştırmacı bir yaklaşımla aşma yolu da tercih edilmemiştir. Yeniden kuruluşçu bir perspektifi temel alan bir tartışma, sentezlere yönelen, farklı birikim ve deneyimleri harmanlayan, birbirinden öğrenen, dünyamızın ve sınıf mücadelesinin değişen koşulları üzerinde birlikte düşünen ve üreten, sınamaya, yeni deneyim alanlarına girmeye ve sınıf mücadelelerinin yeni tezahürlerini dikkate almaya pay bırakan, içleme ve dışlama çerçevesi iyi çizilmiş bir çoğulculuğu bir dinamizm kaynağı ve imkanı olarak gören, bu anlamda farklılıkları örtbas etmeyen, sürecimizin bileşenlerinin çeşitli türden birikimlerini içerip aşan bir tartışma olması için çaba gösterilmiştir.

 

Sosyalist yeniden kuruluş sürecinin gereklerine ve başlangıç ilkelerine uyum sağlayamayan bileşenler, kendilerini sürecin dışına çekmiştir. Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi (TÖPG), Sosyalist Gelecek Parti Hareketi (SGPH) ve İşçilerin Sosyalist Partisi (SP) ve Sosyalist Birlik Hareketi (SBH) ve partili olmayan sosyalistler, yeniden kuruluş fikri çerçevesinde sosyalist birlik arayışlarını devam ettirmişlerdir. Bu bileşenler, düşünsel ve pratik perspektiflerini olgunlaştırmak üzere oluşturdukları mutabakat çerçevesinde bir yılı aşkın zaman diliminde hem kendi zeminlerinde ve hem zaman zaman bir araya gelerek ortak çalışmalarla programatik tartışmalar yürütmüşler ve nihayetinde partileşmeye karar vermişlerdir. Kurulacak Parti, uzun tartışmalar ve doğrudan temsil yöntemiyle, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) olarak (2013) adlandırılmıştır.

 

Bileşik”, “çoğulcu” (çoğulculuğu bir dinamizm kaynağı olarak gören),“enternasyonalist”, donmuş bilgiler yerine dünyanın ve sınıf mücadelesinin “yeni bilgisine açık” ve“farklı birikim ve deneyimleri harmanlayan”birlikte öğrenen”“yeni demokratik güçler ve yeni ilişkilere açık”, “farklılıkları örtbas etmeyen” olarak özetlenebilecek yeni yönelimler, ilkeleştirilerek, parti programı ve parti tüzüğü tartışmalarına da yansıtılmıştır.

 

Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi’nin Kuruluşu ve Haziran Günleri

 

Sosyalist Yeniden Kuruluş Girişimi’nin 2010’un son aylarından itibaren yürütülen tartışma ve ortaklaşma arayışlarının tamamlanarak,Türkiye işçi sınıfı mücadelesi tarihinin en önemli kilometre taşını oluşturan ve büyük işçi direnişi olarak anılan 15-16 Haziran 2013 tarihinde kurulması planlanan SYKP, Gezi/Haziran İsyanı ile başlayıp Türkiye’nin hemen hemen bütün kentlerine yayılan toplumsal halk hareketi nedeniyle, yasal kuruluşunu erteledi.

 

Haziran İsyanı, egemenler karşısında umudu yeşerten ve onurlu bir direnci belleğe kazıyan bereketli bir zaman dilimi olarak Türkiye halklarının tarihinde yerini almayı hak ediyor. Sosyalist hareket, yıllardan beri “ölü” olarak tanımlanabilecek Türkiye toplumsallığının, özellikle sosyal medya ile örgütlenen gençlerin öncülüğünde, yeniden canlanmasına tanıklık ediyor; SYKP de, 24 Haziran 2013’teyasal kuruluşunu, bu direnişin hem “öğrencisi” ve hem de “eylemcisi” olarak kent meydanları ve sokaklarında, tamamlamıştır.

 

 

 

Partinin Kurucu Üyeleri

 

SYKP, kurulmadan önce yaklaşık iki yılı aşan bir süreç Sosyalist Yeniden Kuruluş Girişimi olarak çalışmalarını sürdürdü. Sosyalist Yeniden Kuruluş Girişimi içinde başlangıçta yer alan kimi bileşenler daha sonra sürecin dışına düşmüş olsalar da Girişim; İşçilerin Sosyalist Partisi, Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi, Sosyalist Gelecek Parti Hareketi, Sosyalist Birlik Hareketi ve herhangi bir örgüt ya da parti ile aidiyet ilişkisi olmayan bireyler tarafından devam ettirilerek partileşme ile sonuçlandırıldı.

 

Kurucu üyeleri içinde Eş BaşkanlarNejla Kurul, Tuncay Yılmaz ile sosyalist kamuoyunun yakından bildiği, Ertuğrul Kürkçü, Sevim Belli, Mahir Sayın, Kenan Kalyon, Mustafa Kahya, Mustafa Kemal Kaçaroğlu, Hikmet Sarıoğlu, Şaziye Köse, Gülseren Pusatlıoğlu, Halit Elçi, Kadir Akın, Erdal Kara, Mehmet Yücel, Tarık Oruç, Mustafa Çetin gibi isimler bulunmuştur.

 

Partimizin Siyaset Yaptığı Teorik ve Pratik Zemin

 

Partimizin politik mücadelesini yürütürken teorik olarak güç aldığı zemin, devrimci ve enternasyonalist özüyle Marksizmdir. Partimiz bu teorik zeminden yola çıkarak, dünyayı değiştirmenin bilgisini pratikle buluşturmaya çalışıyor.

 

Türkiye’de önemli bir tarihsel konjonktürde kurulan Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi’nin “nihai hedefi, kapitalist sömürünün ve bütün tahakküm biçimlerinin, bütün eşitsizliklerin, bütün hiyerarşik ve dışlayıcı toplumsal ilişkilerin tasfiye edildiği; işbölümünün aşıldığı, dayanışma ve ortaklaşmanın insanın varoluşunun içselleştirilmiş bir özelliği haline geldiği bir komünist toplumdur”.

 

SYKP programı, Parti’nin temellendiği teorik zemini en iyi anlatan metindir. Kuşkusuz hiçbir söz, sürekli değişen toplumsal yaşamın çelişkilerini, karmaşık ve çok yönlü niteliğini ve hayatın tüm zenginliğini içine sığdıramaz. Komünist ütopya doğrultusunda toplumun örgütlenmesi de sadece bir siyasal parti formatı ile gerçekleştirilemez. Bununla birlikte SYKP programı, özgünlüğü ve açık alanda mücadelede doğrudan demokrasi, eş başkanlıklar, % 50 kadın kotası, gençlik kotası ve demokratik örgütlenme anlayışı ile işçi sınıfı ve tüm ezilen toplumsal kesimlerin sosyalizme olan ihtiyacını bugünün nesnel koşulları içinde gören ve bu koşulları değiştirme olanaklarını öngören derin, zengin ve dinamik bir perspektif sunuyor.

Parti uğraşısı içinde, işçilerin talepleri, temel yönelimi işçi sınıfı merkezli bir örgütlenme anlayışı ile açığa çıkarılmaktadır. Ancak mağdur durumda olan ve ezilme konumundaki bütün toplumsal kesimlerin (işçiler, kadınlar, LBGTİ’ler, Kürtler, Ermeniler, Aleviler, gençler, doğanın temsilcileri ve tüm ezilenler) içinde var olmak ve örgütlenmek de Partinin örgütlenme perspektifi içinde yer almaktadır. Potansiyel olarak anti-kapitalist dinamikler olarak gördüğümüz zeminlerde de yer almak, ancak o zeminlerin özgün dinamiklerini gören ve saygı gösteren bir tutumla ilişkilenmek de partinin görevlerinden birisi olarak tanımlanmıştır. Parti örgütlenmesi sadece faaliyet alanlarında değil, aynı zamanda işleyiş bazında da özerkliğe dayanır. Parti işleyişinde sosyalist demokrasi anlayışı ile çoğulcu demokratik bir işleyiş esastır.

 

Türkiye, kapitalizmin bütün çelişkilerinin biriktiği ve devrimci tarzda aşılmasının imkânlarının giderek arttığı bir coğrafyada bulunuyor. Şimdi bu imkânları değerlendirecek ve ‘burjuvaziyi vurup devirecek’ bir kuvvete ihtiyaç var. Tarih, Türkiye sosyalist hareketini bu rolü oynamaya davet ediyor. SYKP, bu rolü oynamak için gereken bilinç, cesaret ve atılganlığın bir ifadesiyle, yeni bir yürüyüşü başlatmanın ilk adımı olarak kuruluyor.

  1. SYKP’ninProgramı’dan Alıntılar

Türkiye sosyalist hareketinin en derin, zengin ve dinamik  programına sahip olduğumuz fikri, Programdan yapılacak alıntılardan gözlemlenebilecektir. Gezi İsyanından, Rojava Devrimi ve Kobaneİsyan’ı gibi ve HDP ve HDK’nın 7 Haziran 2015 Genel Seçimlerindeki başarısına dek geçirdiği tüm uğraklarda programın haklılığı pratikte sınanmıştır.

SYKP Programı’nda Belirtilen Genel Amaç ve Yönelimler

Tarihin İleriye Doğru Taşıyıcı Özneleri. “Her yerde farklı kozalardan çıksa, farklı yataklarda aksa, farklı dillerde konuşsa, farklı renklerle bezense, farklı eylem biçimlerine bürünse de, dünyanın bütün kıtalarında çatışmanın ilerleme ve devrim kutbunda yer alanların bir ortak özelliği var: Tarihin ileriye doğru hareketinin taşıyıcıları, bugün de binlerce yıldır olageldiği gibi her yerde emekçiler, kadınlar, dışlananlar, işsizler ve gençler!” Yazılı tarih boyunca var olmuş bütün toplumların tarihinin sınıf mücadeleleri tarihi” olduğu bir kez de küresel ölçekte doğrulanıyor”.

 

SYK (Sosyalist Yeniden Kuruluş), tarihin ileriye taşıyıcı öznelerinin emekçiler, kadınlar, dışlananlar, işsizler ve gençler olduğu kabulü ile yola çıkar.Bütün toplumların tarihinin sınıf mücadeleleri tarihi olduğunu kabul eder.

 

Tarih Bilinci. “Ama tarih, peşinen, bu büyük altüst oluşun, umudun, yücelişin, dayanışmanın; bilginin, adaletin, hakikatin, eşitliğin, özgürlüğün, kardeşliğin, emeğin zaferiyle sonuçlanacağına dair bir teminat sunmuyor. İnsanlığın daima ilerleyen bir evrim geçireceğine dair mutlak bir tarih ve doğa yasası yok. Aksi de ihtimal dâhilinde. Maddeci düşünüş, dünyayı yorumlamanın, bilinçli insan eylemi olmaksızın onu değiştirmeye yetmeyeceğini daha 19. yüzyılda ortaya koymuştu. Karşı karşıya bulunduğumuz risk ve tehditlerin artması nedeniyle, bu şimdi daha yakıcı bir ihtiyaç”.

 

SYK, insanlığın daima ilerleyen bir evrim geçireceğine dair mutlak bir tarih ve doğa yasası olmadığını varsayar; tarih, bilinçli insan eylemi olmaksızın yeniden yazılamaz.

 

Partinin Genel Amacı. “…Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi’nin (SYKP) nihai hedefi, kapitalist sömürünün ve bütün tahakküm biçimlerinin, bütün eşitsizliklerin, bütün hiyerarşik ve dışlayıcı toplumsal ilişkilerin tasfiye edildiği; işbölümünün aşıldığı, dayanışma ve ortaklaşmanın insanın varoluşunun içselleştirilmiş bir özelliği haline geldiği bir komünist toplumdur. Kır/kent ve kafa/kol emeği çelişkisinin çözüldüğü, cinsler arasındaki egemenlik/bağımlılık ilişkilerinin son bulduğu, bütün toplumsal ilişkilerin, yanı sıra insan-doğa ilişkilerinin de sürdürülebilir bir ortaklaşa evrim ve ekolojik döngülerle uyumlu bir üretim ve tüketim perspektifi ile dönüştürüldüğü bir toplum. Burjuva özel mülkiyetin ortadan kaldırıldığı; “herkese emeğine göre” normunun geçerli olduğu bir evreyi takiben bayrağında “herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacı kadar” şiarı yazılı olan bir komünist toplum.

 

SYK, komünist bir toplumu nihai hedef olarak önüne koyar.

 

Reel Sosyalizm Eleştirisi.“… SYKP, kapitalizmden komünizme geçişin son tahlilde dünya-tarihsel ve evrensel bir olay ve süreç olduğu gerçeğinden hareket eder. Tarihin de tanıklık ettiği gibi, sosyalist solu ulusal bir ufuk ve tahayyül içinde tutan, sosyalizmi sadece kalkınmacılığa, devlet mülkiyetine, üretici güçlerin ve toplumsal hâsılanın ulusal ölçekte planlı tahsisine indirgeyen, devleti sönümlendirmek yerine “zorunluluklar” mazeretine sığınarak güçlendiren, bunlara koşut bir biçimde sosyalist demokrasiyi adım adım ortadan kaldıran ve komünizm perspektifini çarpıtan hiçbir yerel veya “milli” komünizm anlayışına ve programına itibar etmez. Sosyalizmi, aynı zamanda, emek ve üretim süreçlerinin, istisnasız bütün toplumsal ilişkilerin ve insanların kendilerinin de dönüşümlerden geçtiği bir süreç olarak görür.

 

SYK, kapitalizmden komünizme geçişin son tahlilde dünya-tarihsel ve evrensel bir olay ve süreç olduğu gerçeğinden hareket eder.

 

“SYKP, kapitalizmden komünizme geçişi, ana karakteri itibarıyla, dünya çapında bir sosyalist toplumsal devrim süreci olarak kavrar. Ama kimi ülkeler bu sürece devrimci-demokratik açılışlar veya girişlerle dahil olabilirler ve 20. yüzyılda çoğunlukla böyle olmuştur.

Kesintisiz Devrim. “Bu nedenle SYKP, belirli bir aşamaya ve gerçekleştiği mekâna çakılıp kalmayan, derinleşme, yaygınlaşma ve yetkinleşme dürtüsünü daima koruyan, toplumsal devrim sürecine bütün cephelerde ivme katan kesintisiz bir devrimi savunur”.

SYK, kesintisiz devrimi savunur.

 

Evrenselci ve Enternasyonalist İstikamette Demokratik ve Sosyal bir Cumhuriyet. “… SYKP, Türkiye’de devrimci-demokratik bir dönüşümün ve sosyalizme yönelişin ifadesi olacak demokratik ve sosyal bir cumhuriyet uğruna mücadele eder. Türkiye’de Demokratik ve Sosyal Cumhuriyeti proletaryanın siyasal iktidarı fethedişinin uğrağı, onun iktidarının özgül bir biçimi, tek ülkede devrimle dünya devrimini buluşturan en uygun hedef olarak görür. Ancak, dünya devrimine büyümediği, bu devrime itilim vermediği, küresel anti-kapitalist mücadelelerle rezonans içinde ilerlemediği müddetçe, tek bir ülkedeki proleter devrimin geriye dönüş ve restorasyon riskini kendi içinde şu veya bu ölçüde ama daima barındırdığı gerçeğini göz önünde bulundurur. İlerlemeyen devrim geriler ve kapitalist dünya tarafından kuşatılır. İlerleyecekse şayet, bir yerel devrime enternasyonalist ve evrenselci olmaktan başka mecburi bir istikamet bırakmayan bir bağıntıdır bu.”

 

SYK, bugünü geleceğe evrenselci ve enternasyonalist bir yönde, demokratik ve sosyal cumhuriyet uğruna mücadele ile bağlar.

 

MülksüzleştirenlerinMülksüzleştirilmesi. “SYKP, burjuva özel mülkiyetin ilgasını mülksüzleştirilenlerin üretim araçlarını ve üretimin koşullarını kolektif yeniden temellükü olarak görür. Bu tarihsel adım, doğrudan üreticilerle üretimin maddi koşulları arasındaki kopukluğun nihayet giderilmesidir. Tek tek bireylerce sahiplenilmesi artık mümkün olmayan devasa bir üretici güçler haznesinin herkesin ortaklaşa mülkü kılınmasıdır. Yabancılaşmanın aşılması, toplumsal zenginliğin bireylerin erişimine ve yararlanmasına her açıdan açık hale getirilmesidir.

SYK,tek tek bireylerce sahiplenilmesi artık mümkün olmayan devasa bir üretici güçler haznesinin herkesin ortaklaşa mülkü kılınmasıdır.

 

SYKP Programından Gündelik Siyasal Faaliyetin ÖrülmesindeUfuk Açıcı Etkili Alıntılar

Toplumsal İhtiyaçlar İçin Üretim. “Kâr için üretimle toplumsal ihtiyaçların tatmini arasındaki çelişki” derinleşiyor.Toplumsal olan her şey kârın ve özel-çıkarın nesnesine dönüşüyor. Özelleşiyor! İnsanla insan arasındaki biricik bağ olarak “piyasa” dışında bir şey kalmıyor”.

Kolektif Emek. “Kolektif emeğin üretken kapasitesini, insanlığı zorunluluğun kölesi olmaktan çıkaracak bir eşiğe kadar geliştirmek… Emek zamanından durmaksızın tasarruf ederek insanın özgür ve belirlenimsiz faaliyetlerinin fideliği olabilecek bir serbest veya boş zamanı açığa çıkarmak ve gitgide arttırmak… İnsanlığın birikmiş emeğine ve bilimin bir üretici güce dönüşmesine yaslanarak çalışmayı olabildiğince az zahmetli kılmak… Önceki üretim tarzlarında insanlığın hep muzdarip olduğu kıtlıkları aşarak bolluğu genelleşen bir görüngüye dönüştürmek…”

Yeni Bir Uygarlık Tanımı. “Ancak, kapitalizme karşı bir devrimin sorunu ve görevi artık yalnızca üretici güçleri özgürleştirmek değil. Bu devrim, yeni bir uygarlığın kapitalist uygarlıkla doğrusal devamlılık içindeki bir ileri aşama olamayacağının bilinciyle, kendini tek başına ayak bağı haline gelen üretim ilişkilerini dönüştürmekle sınırlayamaz. Bu doğrusalcı yaklaşımın bir açmaza veya çıkmaza tekabül ettiği sayısız olgunun ve kanıtın desteklediği apaçık bir gerçek. Daha ileri ve yetkin bir aşamaya doğru evrimini sürdürecekse şayet, uygarlık makas değiştirmek, başka bir “ilerleme” düzlemine ve ufkuna kaymak zorunda”.

“Yeni, daha gelişkin ve daha yüksek bir uygarlık, burjuva uygarlığın maddi içeriğini ve geliştirdiği üretici güçler yelpazesini aynen devralamaz. Kârlılığın ve sermaye birikiminin hizmetine koşulmuş yahut bunların damgasını yemiş bilimini ve teknolojisini aynen benimseyemez. Emek süreçlerini ve üretim örgütlenmesini, bunlar tek seçenekmişçesine taklit edemez. Başat mantığını, yöntemlerini ve akılcılığını, geçerlilik alanlarını başka bir perspektif içinde olabildiğince sınırlandırmaksızın veri alamaz. Doğayla ilişki tarzında, zaman ve mekân anlayışında sadece kısmi tadilatlar yapmakla yetinemez. Yaslandığı ve toplumsal örgütlenmenin normu haline getirdiği ikiliklerini (sivil toplum/siyasal toplum, insan/yurttaş, bilinç/arzu, özel/kamusal, ekonomi/siyaset, akıl/akıldışı, insan/doğa, birey/toplum, vb)başka bir kılıkta yeniden üretemez…  Yeni bir uygarlığın yolunu açabilmek için devrim gerekiyor”.

SYK, yeni bir uygarlığın yolunun devrimle açılabileceği gerçeğinden hareket eder.

 

Kadının Özgürleşmesi. “Savaş, kapitalizme eklemlenmiş patriyarkanın da en keskin biçimleriyle açığa çıkmasına neden olur. Kadınlar savaşın hem mağduru hem nesnesidir. Bir yandan işgal edilen toprakla birlikte ganimet olarak görülür, bedensel ve psikolojik şiddete, tecavüze, doğurganlıklarının denetlenmesine, göçe, yoksulluğa ve eve kapatılmaya maruz kalırlar; diğer yandan bütün kazanılmış hak ve özgürlükleri bir kalemde silinerek, zincirlerinden boşanmış militarizm tarafından “asker annesi” konumuna itilirler”.

SYK, kapitalizme eklemlenmiş partiyarkanın kadın özgürleşmesinin önüne koyduğu engelleri aşmanın ve kadının çok yönlü gelişiminin bağımsız kadın örgütleri hem de karma örgütlerdeki mücadelelerle büyüyeceği gerçeğinden hareket eder.

 

Özgürlükler Aleminin Kapısını Aralamak. “Sermaye, öz-etkinliklerin, yepyeni toplumsal ilişki biçimlerinin ve insani yaratıcılığın yatağı olacak bir boş zamanın kendisi için oluşturacağı tehdidin farkında. Bu tehdide başlıca üç biçimde cevap veriyor. İlkin, resmi eğitim sürelerinin uzamasını ve yüksek öğrenimin yaygınlaşmasını işsizliği gizlemenin bir yolu haline getiriyor.  İkincisi,  çalışma, uyku ve yeniden üretim zamanı arasındaki klasik dilimlenmeyi belirsizleştirerek emeği bir zamansal istikrarsızlık ve müphemlikle kuşatıyor. Ve üçüncüsü, epeydir boş zamanı, belli başlı yolları spor, eğlence, turizm ve kültür endüstrileri olan yeni bir yatırım ve değerlenme alanına çeviriyor. Boş zamanı sermayenin pençesinden kurtarmak ve özgürlükler âleminin kapısını aralamak için devrim gerekiyor”.

SYK, çalışma, uyku, yeniden üretim ve boş zamanı sermayenin elinden kurtararak, yepyeni toplumsal ilişki biçimlerinin ve insani yaratıcılığın önünün açılabileceği gerçeğinden hareket eder.

 

Devrimci ve Enternasyonalist Olma. Devrimci ve enternasyonalist özüyle Marksizm, bir yandan, küresel başkaldırının  “devrimci” katkılarından yararlanırken, diğer yandan, onun ulusalcı, cemaatçi ve küresel reformcu akımların yörüngesine kapılarak sonuçsuzluğa mahkûm edilmesi tehlikesine karşı işçi sınıfı ve ezilenleri yeniden devrimci bir dünya görüşüyle donatıyor; işçi sınıfının çok eksenli ve çok bileşenli direniş dinamikleriyle gelişkin ilişkiler kurmasını ve onların mücadelelerini sınıf mücadelesinin kapsama alanına içererek, hegemonyasını ve öncü rolünü tekrardan pratikleştirmesini sağlıyor; dünya devrimi umudunu canlı tutuyor, harekete görüş derinliği ve inanç sağlamlığı aşılıyor. Marksizm dünya çapında bir devrimin sorularına ve sorunlarına yanıt verme yeteneğini yeniden kazanıyor ama ona asıl yaratıcı gücünü, bir devrimle yeniden kanıtlanması, dünyayı değiştirmenin bilgisini gerçeğe dönüştürmesi iade edecek.

Kapitalizme Karşı Çoğulcu Mücadele. Kapitalizme karşı mücadele, zaman içinde toplumsal yaşamın bütün düzeylerine yayılan çok görünümlü bir sathı mücadele halini aldı ve almaya devam ediyor. Kapitalizmi belirli bir yönden sorgulayan, onun yayılıp derinleşmesine, yaşamı ve doğayı pençesine almasına, zamanı ve mekânı kendi mantığınca yapılandırmasına, cinsiyet rejimine, şu veya bu ikiliğine, bedenleri ve zihinleri disiplinci tarzda kalıba dökmesine karşı özgül bir muhalefeti temsil eden bir dizi dinamik tarih sahnesinde yerini aldı. Bu durum, işçi sınıfının kapitalizmi aşma mücadelesini de, odağında her zaman ücretli emek konumundan verilen mücadele bulunmakla birlikte, giderek daha çok cepheli hale getirdi.

Yeni Mücadele Alanlarıyla İlişkilenme Tarzı.. “…, sosyalist hareketin önünde de bu dinamiklerle doğru, ilerletici, karşılıklı geliştirici ve etkileşimci bir ilişki kurma görevi duruyor. Ama bunun olmazsa olmaz şartları var: Onların içinde çalışmak ve gelişmelerine hizmet etmek, işçi hareketiyle yakınlaşan eğilimlerini desteklemek, taleplerini tutarlı bir dizge içinde içermek, eleştirel diyalogu süreklileştirmek ama aynı zamanda onların özerk varoluşuna azami özeni göstermek…

SYK, anti-kapitalist dinamiklerle ilişkilenme tarzı, içerden saygılı bir eleştirel diyaloğu esas alır. Ezilenlerin pedagojisi ezilenlerle birlikte yürütülür.

 

Anti-Kapitalist Dinamik ve “Özel Olan Politiktir”. “Ama kadim veya daha eski bir ezme/ezilme ilişkisinin ürünü olmak, bir dinamiği kendiliğinden anti-kapitalist yapmaz. Onu anti-kapitalist kılacak şey, kapitalizm tarafından asla tamamen soğrulup etkisizleştirilemeyecek bir eleştirel derinliğe sahip olmasıdır. “Özel olan politiktir” sloganıyla kapitalizmin kurucu normlarından biri olan özel alan/kamusal alan ikiliğine saldırdığında ve kamusal alanın kapitalizmin çerçevesine sığmayacak bir biçimde yeniden kurulmasını talep ettiğinde, kadın kurtuluş hareketinin yaptığı tam da budur”.

 

SYK, anti-kapitalist dinamiğin eleştirel derinliğine bakar; örneğin kadın kurtuluş hareketinin öğrettiği “özel olan politiktir” şiarı bu derinliği ortaya koyan iyi bir örnektir.

 

Kimlik İnşaları Karşısında İkili Görevimiz. “Öte yandan, bu mücadelelerin dünyada ve Türkiye’deki meydan okuyucu yükselişi,  aynı zamanda, sosyalizmin ve işçi hareketinin çeşitli baskı ve ezilme biçimleri karşısındaki ihmal ve körlüklerine de ışık tutuyor. Onları bu körlüklerden sıyrılmaya, yeni türden bir ittifak siyaseti geliştirmeye, kendileriyle sınıf mücadeleleri arasında geçişken ve akışkan ilişkiler kurmaya davet ediyor”.

“Ama bu davet her türden kimlik hareketinin aynen, hiçbir gerilim ve tartışma alanı yaratmaksızın onanması gerektiği anlamına gelmez. Sosyalizmin ve işçi hareketinin onlar karşısındaki görevi ikilidir:  Özgül bir baskıdan kurtulma yolunda onları koşulsuz biçimde desteklemek ama aynı zamanda kendi tikel kimlikleriyle özdeşleşip kalmalarını, bir toplumsal aidiyet biçimine sabitlenmelerini, öznellik üretiminin çoklu bağıntı ve temas alanlarına sırtlarını dönmelerini, mekânsal, zihinsel ve ilişkisel gettolar yaratmalarını önlemek.  Kendilerini oldukları haliyle özgürce ifade etmelerinin önündeki bütün engellerin ortadan kaldırılmasına kayıtsız şartsız omuz vermek ama bununla yetinmeyip hep birlikte ne olacağımız ve ne olmak istediğimiz sorununu da gündemlerine almalarını sağlamak”.

SYK, ezilen kimliklerin özgül baskıdan kurtulması için koşulsuz destekler; aynı zamanda kendi tikel kimliklerine sabitlenmeleri ve daralmalarını önler; “hep birlikte ne olacağımız” ve “ne olmak isteyeceğimiz” sorununu da gündemlerine almalarını sağlar.

 

Açık Uçlu Kimlik İnşası. “Kapalı ve kendine yoğunlaşan değil, yeni sentezlere, karılmalara, melezleşmelere, kesişmelere ve zenginleşmelere cevaz veren, hep kendisinin ötesine geçen açık uçlu bir kimlik inşasına yönelmelerini özendirmek…”

SYK, hem doğrudan izleyicileri hem de diğer mücadele alanlarındaki öznelerin açık uçlu bir kimlik inşasına yönelmelerinin demokrasi ve sosyalizm mücadelesindeki önemini vurgular.

 

Kimlik Mücadeleleri Bir Bölen değildir.“Bugün ise, ulus-devlete ve milliyetçiliğe oldukça eleştirel yaklaşan, Kürtlüğü mitolojik ve özcü göndermelere başvurarak kurmaktan sakınan, Kürdistan’daki etnik, dini ve kültürel çoğulculuğu bertaraf edilecek bir tehdit değil, yaşatılması gereken bir zenginlik sayan Kürt Özgürlük Hareketi, kendisini tarihteki açık uçlu kimlik mücadelelerinin ilk örneklerinden biri olarak kayda geçirmeye aday gözüküyor. Zapatistalar bir başka örnek sunuyor”.

“Aynı eğilim son derece zengin bir tartışma eşliğinde kadın kurtuluş hareketi ve LGBTİ (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks) içinde de yankılanıyor. Sosyalist hareketin kimlik mücadeleleri içinde sermaye çağı ötesi bir insanlık tahayyülüne geçmeye yatkın bir müttefik olarak ilişkilenmesi ve etkileşmesi gereken eğilim budur”.

SYK, kimlik mücadelelerini bir bölen olarak değil, yaşatılması gereken bir zenginlik, açık uçlu kimlik mücadelelerinin oluşumu imkânı olarak temellendiriyor.

 

“Kimlik mücadelelerine işçi hareketinin bir böleni gibi yaklaşmak, onları sınıfsal tahakkümü ve sınıf bilincini gölgeledikleri sanısına kapılmak, olup biteni anlamaktan oldukça uzak kusurlu bir bakış. Tam tersine, kendisini yeni bir uygarlığın taşıyıcı olacak bir donanım ve kapasite ile yeniden kuracaksa şayet, işçi hareketini, mensuplarının çoğunun aynı zamanda bir veya birden çok özgül baskı ve ezilme biçimine maruz kaldığı gerçeğinden hareketle ufkunu genişletme, kendi içini bunların yansımalarından arındırma, kendisini açık uçlu kimliklerin karşılaşma ve beslenme yatağı haline getirme ve kimlik mücadelelerini içerden etkileme görevi bekliyor.

AKP’nin Aşil Topuğu. “AKP’nin yeni rejimine asıl tehdit, aşağıdan, “ayak takımı”ndan, emekçi ve ezilen kitlelerden geliyor ve her türlü rejimiyle birlikte sermayenin egemenliğini yıkacak güç de budur. AKP’nin kitle desteği aynı zamanda onun aşil topuğudur. Uyguladığı vahşi neo-liberal politikalarla, özelleştirmelerle, taşeronlaşmayla, artık bir norm halini alan güvencesiz çalışmayla bu iktidar emekçi kitlelere işsizlik, yoksulluk ve sefaletten başka bir şey veremez. Onun himayesinde “yükselen” sermaye hizbi iktidarın olanaklarıyla hızla büyürken, aynı hızla İslami makyajla örtmeye çalıştıkları bir burjuva yaşam tarzını benimsiyor, içselleştiriyor. Bütün bunlar, AKP’nin seçmen kitlesi içinde sınıfsal ayrışmanın belirginleşmesine ve sınıf çelişkilerinin görünür hale gelmesine zemin hazırlıyor. AKP’nin İslam’a dayandırdığı dayanışmacılık ve eşitlikçilik söylemini gün be gün aşındırıyor. Bunun ilk sonucu ise, onun tabanında İslam’ı yoksullar ve emekçilerden yana yorumlayan siyasi hareketlere karşı duyarlılığın artmasıdır. AKP’nin seçmen kitlesinin büyük çoğunluğu, aslında sosyalizmin potansiyel tabanıdır”.

İşçi Sınıfının Değişen Bileşimi. “Günümüz işçi sınıfı giderek kozmopolit bir dokuya kavuşuyor ve bu yapısıyla bir dizi ülkede ulus-devlet mantığını ve yürürlükteki yurttaşlık anlayışını zorluyor. Hem göreli oransal artış hem de bunun ötesinde, emek süreçlerinde talep edilen beceri ve yeteneklerin türü bakımından tedricen kadınlaşıyor. Onun kolektif ve ortalama entelektüellik düzeyi yükseliyor ve sermayeden özerkleşme kapasitesi güçleniyor. Toplumsal işbölümü içindeki ve işkollarındaki dağılımı ciddi bir değişim geçiriyor. Emek ve üretim sürecindeki parçalanmalar, değişen istihdam biçimleri ve oluşan bir dizi statü farklılığı nedeniyle iç heterojenliği artıyor. Mensupları artan oranda birden çok kimliğin taşıyıcısı haline geliyorlar”.

İşçinin İşinde Özerkleşmesi. “Günümüzde sermaye, aynı zamanda, işçiden bedensel, zihinsel, dilsel ve iletişimsel bütün kapasitelerini üretimin hizmetine koşmasını, işiyle, işyeriyle ve firmasıyla olabildiğince özdeşleşmesini istiyor. “Kalite çemberleri”, “toplam kalite yönetimi” vb uygulamalar bunun bir tezahürü. Bunu elde etmek için ona belirli bir “özerklik” tanımaya dünden razı. İşçinin kapitalist sömürünün ve sermaye hâkimiyetinin temellerini, mülkiyet ilişkilerini sorgulamama sınırını ihlal etmemesi koşuluyla belirli bir karar alma, inisiyatif kullanma, problem çözme, yenilik yapma, öngörüde bulunma, takım çalışmalarını ve bunun gerektirdiği işbirliğini ve elbirliğini kendi başına örgütleme vb özerkliği… Sermayenin bu yönelişi yeni bir çatışma ve mücadele alanı açıyor: İşçinin sermayeden gerçekten özerkleşme, üretim sürecindeki sermaye iktidarını kırma çaba ve arayışlarıyla, sermayenin bu arayışları kendi dinamiğine içerme girişimleri arasındaki çatışma”.

Toplumsal Devrim. “Marx ve Engels çok zaman önce altını çizmişlerdi: Komünizm, “ne yaratılması gereken bir durum, ne de gerçeğin ona uydurulmak zorunda olacağı bir ülkü”dür”. “Onlara göre, komünizm, tarihin aşkın ve ereksel bir hedefi veya vahiysel bir buyruk değil, imkânları ve öznel güçleri kapitalizmin bağrında yeşeren antagonist, kılgısal ve gözümüzün önünde cereyan eden dişe diş mücadeleler eşliğinde kendi çığırını açan bir yönelimdir; “bugünkü duruma son verecek gerçek hareket”in ta kendisidir ve “bu hareketin koşulları, şu anda var olan öncüllerden doğarlar.”

SYK, toplumsal devrimi, kapitalizmin bağrında yeşeren çelişkili, deneysel ve gündelik hayatın içinde cereyan eden mücadelelerle tanımlar.

 

“Toplumsal devrim, kuşkusuz, tedrici başkalaşımları, moleküler ve görece pasif dönüşümleri ve değişimleri de içerir. Ama o özünde, kapitalizmden komünizme geçişin belli başlı taşıyıcı hatları boyunca sürüp giden aleni, öznel, uzlaşmaz ve hem yıkıcı hem de kurucu mücadele ve çatışmalar toplamının yön verdiği bir süreç. Salt tedrici ve moleküler olmadığı gibi, koşulların basitçe evrimsel ve reformcu bir olgunlaşması da değil. Çeşitli yönlerden kapitalizmin kabuğunu incelterek ve çatlatarak komünizme geçişin güzergâhlarını açan, kapitalist toplumsal ilişkilerden taşarak ve onları sarsarak yenilerini var eden, emek üzerindeki sermaye komutasını ve modern egemenlik biçimlerini krize sokan uzun dönemli bir devrimsel süreçtir.

Nesnelcilik ve İradeciliğin Ötesi. “Vurgunun nesnel koşulların olgunlaşmasına veya zıt yönde iradi müdahalenin önemine kaydırılması… Bu, sosyalist hareketin neredeyse bütün tarihini kat eden bir ihtilaf ve ikilik olageldi. Marx’ın devrimci ve öznelci konumu, bilinen anlamıyla bu ikiliğin ötesindedir”.

“İçerebildiği bütün üretici güçler gelişmeden önce, bir toplumsal oluşum asla yok olmaz” diyen bizzat Marx olsa da, bu belirleme hiçbir şekilde nesnelciliğe yorulamaz. Zira onun nazarında “üretici güçler” hep artan bir “ölü emek” stokundan ibaret değil. Kolektif kapasiteleri, zihinsel ve bedensel yetenekleri, teknik ve bilimsel becerileri, gittikçe artan edinimleri, açığa çıkan “uyuklayan güçleri”, mücadele içinde biriktirdiği deneyimleri ve çok çeşitli türden işbirliği ve elbirliği ilişkileriyle “en büyük üretici güç, devrimci sınıfın ta kendisidir.”

Siyasal Devrim. Birer uğrak olmaları, siyasal devrimleri, toplumsal devrim sürecinin diğer olayları ile eşdeğer bir statüye indirgemez. Aksine, onlar bu sürecin niteliksel sıçramalarını temsil ederler. Onlar bu sürece yepyeni bir ivme katan, onu derinleştiren ve açımlayan, olağan seyrini kırarak tarihi hızlandıran, kitlelerin devrimci enerjisini serbest bırakan ve seferber eden, onların bir huruç hareketi ile tarih sahnesine çıkmasını, yepyeni deneyimler edinmesini ve kendi potansiyellerini gerçekleştirmelerini sağlayan devrimlerdir.

SYK, siyasal devrimi, daha önceki birikimler üzerinden bir sıçrama ile devrimci tarzda kapitalizmi aşma, burjuva devlet makinesini parçalayıp, yerine daha başlangıçta devlet olmayan devlet olarak sönümlenmeye başlayan proletaryanın iktidar örgütlenmesini koyan devrimci dönüşüm olarak görür.

 

İttifaklar Siyaseti. İttifaklar devrim stratejisinin ayrılmaz bir bileşeni olageldi hep. Yakın zamanlara kadar, devrimci güçler tarafından izlenen ve odağında işçi sınıfının bulunduğu ittifak siyasetlerine, siyasal devrimle toplumsal devrim arasında ardışık bir ilişkiyi temel alan, güçleri siyasal iktidarın fethi önceliğine göre dizen veya aşamalı bir geçiş öngörülüyorsa farklı bileşimlerle yeniden dizen ve net sınıfsal terimlerle konuşulan bir yaklaşım yön verdi: Karşıya alınan ve olabildiğince tecrit edilecek güçler; tarafsızlaştırılacak güçler ve belirli bir hegemonya siyaseti çerçevesinde müttefik olarak belirlenen güçler”.

SYK, ittifaklar siyasetini, devrim stratejisinin ayrılmaz bir bileşeni olarak görür.

 

İşçi Sınıfı. “İşçi sınıfı, bir yandan yarı-proletarya, kır ve kent yoksulları ile birlikte artık iktisaden aktif nüfusun çoğunluğunu oluşturmaya başlarken, diğer yandan kendi içinde artan ölçüde heterojenleşiyor. Emek-sermaye çelişkisi türlü dolayımlarla toplumsal yaşamın her alanına nüfuz ediyor ve bu durum bir dizi yeni anti-kapitalist dinamiğe davetiye çıkarıyor. Üzerlerine dolaysızca sınıfsal bir etiket yapıştırılamayacak toplumsal hareketler ve kimlik mücadeleleri tabloyu karmaşıklaştırıyor. Kırdaki mücadele artık sadece toprak ve tarım reformu talebi ve kırı yoksullaştıran “fiyat makası” sorunu etrafında dönmüyor. Sermayenin üretimin doğal koşullarına daha derinlemesine hükmetme ve yeni “çitlemeler” yaratma girişimlerinin tetiklediği ekolojik bir boyut da kazanıyor”.

SYK, işçi sınıfının son tahlilde tek bir parti tarafından temsil edilmesi gerektiği inancının sarsıldığı gerçeğinden hareketle, sosyalizmin politik ve örgütsel çoğulculuğunu esas alan yeni bir ufuk açılabileceği gerçeğinden hareket ediyor.

 

Zengin Koalisyonlar Oluşturma. “Zengin koalisyonlar oluşturma ve geliştirme, aynı zamanda, sosyalist demokrasiyi öğrenme ve icra etmenin, kapitalist rasyonalitenin ötesine geçen kurumlaşmalar yaratmanın, örgütsel biçimler ve işbirliği kipleri konusunda ufkumuzu sürekli genişletmenin, farklılıkları iletişimsel, ilişkisel, etkileşimsel, müzakereci ve dayanışmacı usullerle zaman içinde genişleyen bir ortak payda ile kuşatmanın, çoklu karar alma ve uygulama yordamlarını yetkinleştirmenin de vazgeçilmez bir yoludur”.

Tarihsel Yüzleşme ve Milliyet ve İnançlara Özgürlük. “Osmanlı’nın yıkıntıları üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti, gerici bir ulusçuluk anlayışıyla ve başka seçenekleri dışlayarak tekçi bir ulus-devlet inşa etmeye girişti. Bu topraklarda yaşamış kadim uygarlıkların ve binlerce yıllık tarihin mirası olarak çağımıza kadar varlığını sürdüren halkların üzerinden bir buldozer gibi geçti. Coğrafyamızı milliyetler için bir cehenneme çevirdi. Girilen istikamet belliydi: Türkiye sınırları içindeki halklar “Türklük” potasında eritilecekti”. Eritilmesi mümkün görünmeyenler ise her türlü baskı, şiddet ve katliamla yok edilecek veya göç etmeye zorlanacaktı”.

 

SYK, Rum, Ermeni ve Yahudilerin, Hristiyan halkların, Alevilerin, dini inancı olmayanların, Müslüman halkların (Araplar, Gürcüler, Lazlar, Abhazlar, Adıgeler, Çeçenler, Osetler, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Romanlar ve diğer milliyetler) Süryani-Asuriler’inözgürlüklerini savunur.

 

“Soykırımların ve halklara yönelik tüm soysürüm, katliam ve baskıların birinci dereceden sorumlusu ve uygulayıcısı devlet ve merkezi/yerel egemenler olsa da bütün toplum bu suçun maddi ve manevi yükü altındadır. Tarihin karanlık ve acı sayfalarıyla yüzleşmeden, bu yüzleşmenin tüm gereklerini -özür dileme, yurduna geri dönme hakkı, el konulan mal ve mülklerin iadesi vb- yerine getirmeden, halkların tüm siyasal, kültürel haklarıyla özgürce yaşamasının koşullarını oluşturmadan bu manevi yükten kurtulmanın yolu yoktur”

SYK, böyle bir tarihsel yüzleşmenin yolunun açılmasını, tarihsel hakikatlerin ve soykırımların kabul edilmesini, halkların haklarının iade edilmesini veya mümkün telafilerinin sağlanmasını başlıca mücadele görevlerinden biri olarak görür.

 

Özgürlükçü laiklik. “Komünistler “laiklik”i savunur. Ama bu, Kemalizmin sözde laikliğinden tamamen farklı olarak, devletin dinle hiçbir organik ilişki kurmadığı, bütün inançlara aynı mesafede durduğu, inananların inançlarının gereğini engelsizce yerine getirme ve dini inancı olmayanların inanmama özgürlüğünü koruduğu özgürlükçü bir laikliktir. Buna göre inanç toplulukları devletin hiçbir müdahalesi olmaksızın serbestçe kendi inançlarının ibadetlerini yerine getirir, ibadethanelerini açar, din görevlilerini yetiştirir ve seçer”.

Kadın Kurtuluş Mücadelesi. “Erkek egemen sistem, kapitalizmden çok daha öncesine dayanan bir egemenlik biçimidir ve bu sistem; tarihsel olarak kapitalizm tarafından devralınmış, dönüştürülmüş ve onun maddi temeliyle eklemlenmiştir. Erkek egemenliği zihniyet yapısından, maddi üretime kadar her alanda varlık gösteren bir sistemdir ve kapitalist sistemle iç içe geçen pratiklerle erkeklerin kadınlar üzerindeki tahakkümünü çeşitlendirir. Kapitalizm ve erkek egemen sistemin işbirliği karşısında yürütülen mücadele anti-kapitalist temelde inşa edilmelidir. Gelecek tasavvurları da cinsiyetçi olmayan gündelik yaşam pratiklerini vaat etmelidir. Zira, kapitalizme karşı mücadele erkek egemenliğine karşı da örgütlenmediğinde gündelik hayatı dönüştürmeyi ve cinsiyetçi pratiklere karşı mücadele etmeyi vaat etmemektedir. O halde kadınların kurtuluşunun eşitlik ve özgürlük mücadelesiyle geleceği hedeflerken gündelik hayatı da nasıl dönüştüreceği tartışılmalı, sosyalistler buna dair araçlar geliştirmelidir”.

“Kadınlar erkek egemen sisteme karşı yüzyılları aşan bir mücadele dinamiğine sahiptirler. Yüzyıllar öncesinden başlayan ve tüm erkek egemen toplumlarda devam eden bu mücadele günümüzde pek çok feminist örgüt aracılığıyla da sürdürülüyor. Kadınların siyaset yapma tarzları, tarihsel ve toplumsal olarak erkeklerden farklı kurulmaktadır. Bu açıdan kapitalist sisteme karşı mücadeleler sosyalist örgütlere ihtiyaç yaratmışsa, kadınların eşitlik mücadelesi kadın örgütlerini gerektirmiştir. Ayrıca her ulustan, sınıftan, ırktan veya toplumsal kesimden kadının, kadın olmaktan kaynaklanan ortak ezilmişliği, tüm kadınları, erkek egemenliğine karşı, sadece kadınlardan oluşan bir hareketin doğal bileşeni haline getirir. Farklılıkların meşruiyeti perspektifiyle, çok kimlikli feminizmlerin ve/veya farklı kimliklerin kabulü üzerinden, birlikte mücadele etmek kadın kurtuluş hareketinin sürekliliği açısından esas kabul edilmelidir”.

SYK, “kadınların kendi örgütlerinin olmasının, kadınların karma örgüt içindeki varlığını da güçlendireceği ve karma örgütlerde yer alan kadınların mücadelesinin kadın kurtuluş hareketinin meşru bir parçası olarak olduğu gerçeğinden hareket eder”.

 

LGBTİ. “Patriyarka (erkek egemenliği), kadının ev içi emeğinin sermaye tarafından bedavaya getirilmesi, işgücünün yeniden üretiminin ve iktidar ilişkilerinin temel birimi olarak otoriter çekirdek aile, özel alan/kamusal alan ayrımı, bu ayrıma dayandırılan bir mahremiyet ve heteroseksizm… Bunlar kapitalizmin cinsiyet rejiminin belli başlı öğeleri. Bu rejimin oluşturucu bileşenleri olarak kazara yan yana gelmemiş öğeler. Aksine, birbirlerini karşılıklı olarak gerektiriyor ve destekliyorlar”.

“LGBTİ (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks) hareketi, bu rejimi sorgulayan ve temellerini sarsan önemli bir dinamik. Bir dönemdir, dünyada ve Türkiye’de yeraltından çıkarak homofobiye, transfobiye, ayrımcılığa, ezilmeye ve militarizme karşı mücadele içinde giderek artan bir görünürlük kazanıyor, tanınma kavgası veriyor ve bir dizi ülkede bu mücadeleyi belli yasal kazanımlarla taçlandırıyor”.

“İçinde barındırdığı eğilim farklılıklarına rağmen, LGBTİ hareketi genel eleştirisi, yönelimleri, amaçları, hedeflediği tahakküm ve ezilme biçimi, bir seri yerleşik kurum, ilişki, norm, değer yargısı ve anlayış karşısındaki radikal tutumu itibarıyla yeni bir toplum kuruculuğunun vazgeçilmez bir bileşeni. Çünkü bu hareket, başlangıcından yakın zamanlara kadar kapitalizmi taşıyagelmiş bir cinsiyet ve beden rejimini kendi yönünden istikrarsızlaştırıyor. İktidar, baskı ve tahakküm ilişkilerinin belirli biçimlerini aynı anda hem açığa çıkarıyor hem de sorgulamaya tabi tutuyor”.

SYK, LGBTİ hareketiniyeni bir toplum kuruculuğunun vazgeçilmez bir bileşeni olarak görür.

 

Geontokrasi ve Gençlik. “Toplumun diğer kesimleriyle ilişkisi bağlamında tüm gençlik kategorilerinin karşılaştığı sorunların ortak paydası birçok farklı biçimde tezahür eden gerontokrasidir; ancak, gençliğin toplumsal mücadelesini salt bir gerontokrasi karşıtlığına indirgemek kabul edilemez. Gerontokrasi; yaş ve/veya deneyim üstünlüğü üzerinden aileden okula, üretim süreçlerine kadar hayatın her alanında sınıflı toplumun devamlı olarak yeniden ürettiği bir tahakküm biçimidir. Toplumsal rolü ne olursa olsun kategorik olarak genç olan, bu baskılamaya karşı tepki geliştirme potansiyelini daima taşır. Lakin gerontokrasi, gençliğin karşı çıkışına muhatap unsurlardan sadece biridir. Gerontokrasiyi özgün kılan, gençliğin mücadele verdiği hemen tüm alanlarda bir biçimde var olmasıdır”.

“Tüm bu nedenlerle politik bir güç olarak gençlik, gerontokrasiye karşı, piyasaya uyum sağlamak pahasına bilimi çöpe atan üniversite anlayışına karşı, kapitalizmin tüketim toplumu tahayyülünü her daim yeniden üreten eğitim sistemine karşı, işsizlik ve güvencesizliğe karşı, devrimci-demokratik taleplerle siyasi varlığını eskisinden çok daha güçlü biçimde ortaya koyuyor”.

Ekoloji Mücadelesi. “Kapitalizmin genel olarak düşünsel karşılığı ve arka planı olan modernizm, doğayı dışsal bir olgu olarak görür, “mana”dan ve “ruh”tan soyutlayıp üzerinde insan/kapitalist tarafından serbestçe tasarrufta bulunulacak bir nesne-çevreye indirger. Bu, doğaya, doğadaki canlı ve cansız her varlığa saygıyı içeren -ağacı kesmeden, hayvanları avlamadan önce özür dileme, hayvanları kutsal sayma, saygınlığından dolayı akarsuları kirletmeme vb geleneğinde görüldüğü gibi- insanlığın on binlerce yıllık doğa algısından köklü bir kopuş anlamına gelir. Kapitalist, insanla doğa arasında duvar çeken, yabancılaştırılmış hatta düşmanlaştırılmış doğa anlayışına dayanarak onu mülk edinmeyi, fethetmeyi, kaynaklarını alabildiğine sömürmeyi tabii bir hak sayar; tersinden de bu anlayışı besler. Kapitalizm, sürekli ve doğrusal büyüme yönelimi gereği giderek artan enerji ve hammadde ihtiyacını doğayı talan ederek karşılamasını bu şekilde meşrulaştırır”.

SYK, insan merkezli doğa anlayışından kopup doğa-insan uyumuna ve birliğine dayalı bir dünya kavrayışından hareket ediyor.

 

Göçmenler. “Madalyonun öteki yüzünde ise Türkiye’deki, çoğunlukla Doğu ve Güney sınırlarından gelen, sayıları milyonları bulan mülteciler ve göçmen işçiler var. Kendi ülkelerindeki savaş ve çatışmalar, etnik, inançsal, politik vb baskılar, açlık ve sefalet yüzünden göç eden insanlara Türkiye devleti, altına imza attığı uluslararası sözleşmeleri de hiçe sayarak, mülteci statüsü tanımıyor. Bu insanlar, insanca yaşayabilecekleri koşullar sağlanmaksızın, çalışma hakkı da tanınmadan, ya sefalet içindeki kamplarda, ya da 10-15-20 kişinin bir arada kaldığı evlerde yaşamak zorunda bırakılıyor”.

“Ülkelerinde geçimlerini sağlayamadıkları için çalışmak üzere Türkiye’ye gelen göçmen işçiler de yine en ağır koşullarda yaşıyor. Bu insanların kaçak olarak, dolayısıyla kayıt dışı biçimde, son derece düşük ücretlerle ve en kötü ve sağlıksız koşullarda çalıştırılmaları bir devlet politikası. Türkiye kapitalizmi göçmen işçilerin kanıyla besleniyor. Hükümetler çok sayıda göçmenin vizesiz veya tümüyle kayıt dışı biçimde yaşayıp çalışmalarına göz yumuyor, yeri geldiğinde de, Ermenistan vatandaşları örneğinde görüldüğü gibi, onları bir şantaj konusu olarak kullanıyor”.

SYK, enternasyonalist bir parti olarak, tüm göçmen işçi ve mültecilerin kendi uygun gördükleri ülkelere erişebilme hakkını, gittikleri yerde insanca ve onurluca yaşama, çalışma, eğitim ve sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanma, kültürlerini yaşayıp yaşatma, siyasal yaşama katılma olanaklarının sağlanmasını savunur.

 

 

Hazırlayan: Nejla Kurul

SYKP 1.Parti Okulu Hazırlık Metni

25 Haziran-11 Temmuz 2015

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

[1] Bu metin, sosyalist yeniden kuruluş düşüncesini olgunlaştırmak ve maddileştirmek üzere yola çıkan Mustafa Kahya başta olmak üzere, Parti Programının yazımında ve gözden geçirilmesinde emeği olan tüm kolektif emek ürünlerinden,Nejla Kurul tarafından derleme yapılarak ortaya çıkarılmıştır. Değişimin diyalektiği sürdükçe bu metinler, emeğin yeni kolektif biçimleriyle restore edilecektir.