Binlerce Yıldır Yanan Özgürlük Ateşi Geleceğimizi Aydınlatıyor!

Newroz, Demirci Kawa ile despot Dehak’ın mücadelesinin sonunda üstün gelen Kawa’nın 21 Mart’ta yaktığı ateş, Kürtlerin özgürlüğe kavuşmasını simgeler. Bu kavgada Kawa tüm ezilenleri ve emekçileri, Dehak ise sömürücüleri ve sömürgecileri, despotları temsil eder.
Bu kavga binlerce yıldır süregeliyor. O yüzden de Demirci Kawa ve onun yaktığı özgürlük ateşi bugün de Kürt halkının özgürlük mücadelesine ışık tutuyor. Sadece Kürt halkı da değil; günümüzde halkın örgütlü iradesi olarak tezahür eden Kawa’nın cesareti ve bilgeliğinden tüm Ortadoğu halkları ilham ve güç alıyor.
Ama Kawa ile Dehak arasındaki kavga, bugün her zamankinden daha zorlu geçiyor. Günümüzün Dehakları görülmemiş bir kin ve nefretle, kendi yasalarını/anayasalarını dahi çiğnemekten çekinmiyor, her türlü değeri ayaklar altına alıyor ve emekçi ve ezilen kitleleri sömürüp tahakküm altında tutmak için her türlü antik ve modern yöntemi kullanıyor.
Günümüzün Türkiyesinin egemen sınıfı ve onun temsilcisi despotlar, Kürtlerin örgütlü iradesine olan düşmanlıklarını sadece kendi sınırları içinde değil, dört parçanın tümünde “Kürtlere kendi siyasi iradeleriyle yaşama hakkı tanımama, yok etme” stratejisiyle gösteriyorlar.
Fakat günümüzün Dehakları, Kürt halkının Türkiye’nin tüm emekçi ve ezilenleriyle eşitlik, demokratikleşme ve özgürleşme temelinde buluşması demek olan Halkların Demokratik Partisi’ni (HDP) tamamen uyduruk ve hukuk dışı gerekçelerle kapatmaya kalkıyor. Kuruluşundan beri en ağır baskılara; yaklaşık 10 bin yönetici ve üyesinin gözaltına alınmasına, hapse atılmasına; bombalamalara, fiziki saldırılara, cinayetlere rağmen HDP bugün de dimdik ayakta ve faşizmin kurumsallaşmasının önündeki en dinamik ve örgütlü güç olarak despotların korkulu rüyası olmaya devam ediyor. İşte bu nedenle de kapısına kilit vurulmak isteniyor. İşte bu yüzden son örneği Ömer Faruk Gergerlioğlu olan, halkın vekilleri her fırsat bulunduğunda, yasalar da göz göre göre çiğnenerek Meclis’ten çıkarılmaya çalışılıyor.
Ama nafile! HDP, sıradan bir parti değil, halkın demokrasi ve özgürlük iradesinin ve özleminin cisimleşmiş halidir. HDP halktır, halk kapatılamaz!
HDP’de tezahür eden irade, her daim akacak kanalını bulur; bulamazsa yaratır.
Günümüzün Dehakları sadece Kürtlere değil, hakları ve özgürlükleri için örgütlenen ve mücadele eden herkesin; kadınların, LGBTİ+’ların, işçilerin, gençlerin, engellilerin de, velhasıl tüm ezilenlerin ve emekçilerin düşmanıdır.
Patriyarkal kapitalizmin bütün saldırılarına rağmen bütün coşkuları, yaratıcılıkları, direngenlikleriyle kadınlar günümüzün en canlı mücadele dinamiğini oluşturuyor. Erkek egemen sistemin ayrıcalıklarını ve “nimetlerini” terk etmek istemeyen erkekler her gün kadınları katlediyor, cinsel ve fiziki saldırılara uğratıyor. Kadınların mücadelesinin bir ürünü olan İstanbul Sözleşmesi, hiçbir zaman tam olarak uygulanmasa da, erkeklerin saldırganlığını kısmen sınırlıyor ve kadınlara bir nebze de olsa güvence sunuyordu.
İşte AKP-MHP İktidar Bloğu bu yüzden İstanbul Sözleşmesi’ni hedef tahtasına oturttu ve bir gece yarısı darbesiyle Türkiye’nin sözleşmeden çekildiği ilan edildi. Ama Türkiye’nin Anayasasına da, temel hukuk ilkelerine de açıkça aykırı olan bu hamle, yine kadınların sokaklara, meydanlara dökülerek “İstanbul Sözleşmesi bizimdir, vazgeçmiyoruz” diye haykırmalarıyla karşılandı.
Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin ve öğretim üyelerinin “kayyum rektör”e karşı ısrarlı, kararlı, yaratıcı direnişleri; geleceksizleştirilen, niteliksiz eğitime, işsizliğe ve sefalete mahkum edilen gençliğin, düşünsel ve kültürel çoraklaşmayı reddeden, özgürlükçü düşünceyi savunan aydınların direncinin açığa çıkma biçimi oldu.
Kapitalizmin doğayı basitçe sömürülecek bir kaynak olarak görmesinin, neoliberal sermaye birikim rejimi altında piyasalaştırmasının ve korkunç bir tahribata girişmesinin ürünü olan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını aynı zamanda kapitalizmin yarattığı insanlık dışı eşitsizlik ve adaletsizliği en çıplak şekilde ortaya koydu. Egemenler bu salgını hem kârlarına kâr katmak için bir fırsat, hem de toplumsal muhalefeti susturmak için bir bahane olarak kullanıyorlar.
Günümüzün Dehakları, ne pahasına olursa olsun “üretim sürecek, çarklar dönecek” diyerek işçi sınıfını hastalığa ve ölüme göndermekte tereddüt etmiyor. Bugün Kovid-19 bir işçi hastalığı halini almıştır. İşçi sınıfının büyük bir bölümü de “uzaktan çalışma” yöntemiyle kat kat sömürüye uğratılmakta. İşçilerin çok büyük bir bölümüne ise işsizlik ve/veya çok küçük bir ücretle yaşama dayatılıyor.
Ama buna karşı işçiler de çeşitli biçimler, yöntemlerle bu sömürü ve ölüm rejimine karşı direnişi yükseltiyorlar.
Günümüzün Dehakları nasıl binlerce yıllık hakimiyetlerinin deneyimiyle egemenliklerini sürdürmeye çalışıyorsa, günümüzün Kawaları da, binlerce yıllık mücadele deneyimiyle ustalaşmış sınıf bilinçli işçi, erkek egemenliğinden kurtuluş için mücadele eden kadın, geleceğini talep eden genç, özgürlüğü için savaşan Kürt olarak aramızda yaşıyor.
Özgürlük ateşinin sadece Kürtler için değil, tüm ezilenler ve emekçiler için, tüm dünya halkları için çağdaş Kawaların eliyle tutuşturulduğu günleri yaşıyoruz.
Bu ateş, bu düzeni yakıp yok edecek ve insanlığın özgür geleceğini aydınlatacak.
Newroz piroz be!

Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi
Merkez Yürütme Kurulu