Devletin ve sermayenin dehlizlerinde altının ne işe yaradığı, Ergenekon ve FETÖ yargılamalarında bir kez daha ortalığa saçıldı. Altının sadece doğada değil, toplumsal ahlakta ve siyasette nasıl bir çürüme yarattığına Zarrap vakasında tanık olduk.
Gezi isyanındaki vicdan, sel olup bin pınarlı İda’nın sularına karıştı. Doğayı, kültürü yok edici sermaye istilasına karşı Kirazlı’da umudun, direnişin ve kardeşliğin şarkıları söyleniyor.
Dünyaya bin yıldan fazla yetecek kullanım değerindeki altın, yeraltından çıkartılmış durumda. Daha fazlası emperyalist ülkelerin yeraltındaki kasalarına tekrar gömülmek için çıkartılıyor. Altın için halklar katlediliyor, iç savaşlar körükleniyor, madenciler emeğin en vahşi sömürü biçiminde çalıştırılıyor. Her şey kapitalizmin doymak bilmez kar hırsı için. Altının piyasa değeri artsın diye, kan ve gözyaşı ile borsa oyunları yaratılıyor. İnsanlık ve doğa bedel ödedikçe, savaşlar çoğaldıkça altının değeri artıyor. Ama artık altının ışıltısına kimse kanmıyor.
Devletin ve sermayenin dehlizlerinde altının ne işe yaradığı, Ergenekon ve Fettullahçıların yargılamalarında bir kez daha ortalığa saçıldı. Altının sadece doğada değil, toplumsal ahlakta ve siyasette nasıl bir çürüme yarattığına Zarrap vakasında tanık olduk. Çanakkale ve Balıkesir’de şirketlerin ruhsat alanları, egemen sermaye bloğunun haritasını çiziyor. Madenlerin açtığı cehennem çukurları, her şeyden önce demokrasi ve yurttaşların hukuk güvenliğinde çok büyük yaralar açıyor. Ruhsat alır almaz kendi güdümünde çevre dernekleri kuran maden şirketleri, yöre halkını birbirine kırdırarak işletme sahalarını insansızlaştırma operasyonuna başlıyor. Toplumsal barışı tehdit ediyor. Köylülere açlıktan veya siyanürden ölmek tercihi dayatıyor. Bütün insanlığın ortak varlığı olan sular, şirketler tarafından gasp ediliyor. Ekosistem, içindeki bitki ve hayvan varlığıyla yok edilirken, geriye milyarlarca tonluk siyanürlü çamurlar ve arsenikli sular kalıyor.
Türkiye’de önceki iktidarlar döneminde olduğu gibi AKP’nin de “yerli ve milli” yalanı, altın tekellerinin sömürge valisi olarak atadıkları hükümet yetkililerinin ağzından dökülüyor. Irkçı karalama kampanyalarına rağmen Bergama’da ve Cerattepe’de çeyrek asrı aşan halk direnişi devam ediyor. Çaldağı’nın tecrübesi, Muratdağı ile buluşuyor. Patriyarka ve kapitalizmin doğaya hükmetme hamleleri, sermayenin emrindeki kolluk güçlerine dönüşürken; Tortum’dan Fatsa’ya, Munzur’a, Gerze’ye ve Kızılcaköy’e kadar kadınlar direnişin en önünde saf tutuyor. Doğa düşmanlarının kışkırtmaları, Kazdağları’nın Hasankeyf’le kardeşliğini engelleyemiyor. Kanada’dan Güney Afrikaya’ya, Yunanistan’a kadar altın madenciliğine karşı gezegenin kurtuluşu için enternasyonalist dayanışma ağları örülüyor.
SYKP, siyanürlü altın madenciliği başta olmak üzere yöre halkının istemediği, kamu yararı taşımayan madencilik ve diğer talan projelerine karşı ekoloji mücadelesini barış ve demokrasi mücadelesi ile birlikte yükseltmeye çağırmaktadır.
Emeğin ve doğanın kurtuluşu için hesap sorma sırası bizde.
6 Ağustos 2019
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi