SYKP PARTİ MECLİSİ SONUÇ BİLDİRİSİ

1-2 Ekim 2022 tarihinde Ankara’da, güncel siyasi gelişmelerin ve Parti faaliyetinin değerlendirilmesi gündemleriyle toplanan SYKP Parti Meclisi, iki günlük çalışmasının sonucunu bir bildirgeyle açıkladı.

Saflar Belirginleşiyor

24 Eylül 2022 tarihinde SYKP’nin de bileşeni olduğu EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI kuruluşunu ilan etti. Faaliyetini sadece 2023 seçimleriyle sınırlı görmeyen ve kalıcı demokratik dönüşümlerin gerçekleştirilmesini hedefleyen bu ittifak önemli bir hamle olarak görülmelidir. Kendisini mevcut burjuva seçeneklerin dışında konumlandıran bu ittifak; faşizmin kurumsallaşmasına ‘Dur’ demek, bu rejimin tasfiyesini sağlamak ve HDP’nin başını çektiği 3. Kutbun inşaası için tüm toplumsal mücadele dinamikleriyle birlikte yerellerde güçlü bir hareket başlatmayı da önüne hedef olarak koymuştur. Partimiz, ittifak bileşenlerinin önündeki en temel ve aktüel görevin bu olduğu fikrindedir.

Daha önce kuruluşunu ilan eden TKP, TKH, SOL PARTİ ve Devrim hareketinin oluşturduğu Sosyalist Güç Birliği diye tanımlayan ittifakın ayrı bir kulvarda yürüme ısrarını ise ileri sürdükleri gerekçeler bakımından SYKP sorunlu bulmakta ve bu rejimin tasfiye çabasında güçlerin bölünmesine neden olan bu yaklaşımı eleştirmektedir. İçerisinden geçtiğimiz sürecin ihtiyaçları açısından HDP’nin bu güçlere dönük iş birliği çağrısını doğru buluyor, bir mücadele ve halk seferberliği yaratmak için ortaklaşma çabalarını da değerli görüyoruz.

Dünya Planında Faşizm Atakta….

Büyük buhran diye nitelenen sermayenin yeni birikim krizi ve neo-liberalizmin çöküşü sonrası kapitalizmin yaşadığı çoklu krizlere aynı zamanda otokratikleşme, faşizm ve neo-faşizm eşlik etmektedir. Amerika ve Avrupa’da bütün demokratik sol güçler karşısında karşı devrimin hamle yaptığına tanık olmaktayız. İsveç ve İtalya’daki seçim sonuçları bunun işaretlerini vermekle birlikte İran’da kadınların başını çektiği kitlelerin reform talepleri, Brezilya’da 2 Ekim’de gerçekleşen seçimlerde İşçi Partisinin adayı Lula’nın arında önde gitmesi ve Şili’de anayasa oylamasını kaybetse de Gabriel Boric önderliğinde sol bloğun iktidarda olması yüreklere su serpmektedir. İsveç’deki faşizmin yükselişinden daha dikkatle takip edilmesi gereken yer İtalya’dır. Avrupa’nın 3. büyük ekonomisine sahip İtalya’da Mussolini taraftarı olduğunu saklamayan Melloni önderliğindeki sağcı blok seçimleri kazanmış durumda. Fransa’da Marine Le Pen liderliğindeki Ulusal Birlik Partisi’nin oylarını arttırmış olması ve bütün Avrupa’da sağın yükselişi, kapitalizmin yaşadığı krizden ve genel olarak yoksullaşmadan ayrı ele alınamaz. Atak yapan sağcı ve Faşist partiler, azınlıklara, göçmenlere, Kadın haklarına ve lgbti+ lara düşmanlığı körüklemektedir. Kendisine ‘’sol’’ diyen akımların da sosyal şövenizm, patriyarka ve muhafazakarlıktan etkilendiğini görmeliyiz.   

Yeniden Kuruluş hedeflerimiz doğrultusunda bizim de bu tehlikeyi görmek ve ülkemizden savuşturmak görevi tarihsel olarak önümüzde duruyor. Küresel ölçekteki bu tehdidin, bu gerici halkanın kırılması bölgemiz açısından da önemlidir ve AKP-MHP iktidar bloğunun tasfiyesi hayati bir önem taşımaktadır. Sadece rejimin -muhtemel- tasfiyesinin gerçekleşmesi değil sonrasında da restorasyoncu eğilimlerin baskılanması açısından bu zeminde rol alacak bir güç ve perspektifle davranmak gerekmektedir. Ancak bu şekilde gelecek dönemde yeni gelişmelerin yönlendiricisi olunabilir ve kimi temel kazanımların elde edilmesi sağlanabilir. Sosyalist hareketin kendi geleceğinin teminatı da yukarıda saydığımız görevleri hakkıyla yerine getirmesiyle mümkündür. Özellikle partimiz sosyalist hareketin yeniden yapılanmasını da bu böylesi bir süreçte kaçınılmaz bir görev olarak görmektedir.

2023 Dönemecine Girerken…

Partimiz, önceki tespitlerinde açıkça ifade ettiği gibi her türlü geleceğe kaçış senaryosunu reddediyor. Rejimin, özellikle de ekonomik krizin derinleşmesi ile birlikte kendiliğinden yıkılacağı hayallerinin, “gitti gidiyor” kolaycılıklarının bizi rahatlatmasına izin vermemeliyiz. Bu seçimler seçim günü değil içine girdiğimiz seçim sürecinde kazanılacak ya da kaybedilecektir. Dolayısıyla yerellerde ittifak güçlerinin, yerel inisiyatiflerle birlikte bir halk seferberliği yaratması önemlidir. Önümüzdeki süreçte birden çok olasılık önümüzdedir. Rejimi tasfiye etmek için seçimler bir başlangıçtır. Ancak seçim sonuçları, meclis aritmetiği ve başkanlık seçimleri açısından bir pat durumu da yaratabilir. Bu ise daha çalkantılı bir sürecin kapısını aralayabilir. Rejim bileşenleri hala yüzde 38- 40 bandında dolaşmaktadır. Erimeyi durdurup bunu sabitlemeyle meşgullerdir ve yurt dışı bağlantılar ile ekonomide seçime dönük bir rahatlatma arayışı içindedirler. 

Rejim, seçim yaklaştıkça sopayı kalınlaştırıp baskı ve yasakları büyütecektir. Meclis’in açılmasıyla birlikte sansür yasası olarak bilinen yeni medya yasasını Meclis gündemine getirmiş durumda. Başta sosyal medya olmak üzere tüm haberleşme ve iletişim kanallarını zapt u rapt altına almak çabası içindedir.  AYM’de görülmekte olan HDP’nin kapatılma davası ve bu davayla paralel sürdürülen Kobane kumpas davası da seçim tarihine doğru hızlandırılacak gibi görünmektedir. Cezaevlerinde baskılar arttırılırken hasta tutsaklara gösterilen insanlık dışı muamele ve tecrit devam etmektedir. Daha önce 2015 yılında 1 Kasım-7 Haziran arasındaki rejimin yarattığı provokasyon ve şiddet ortamı hala zihinlerde canlılığını korumaktadır. Seçim sürecinde meydana gelebilecek her türlü çatışmanın rejim tarafından manipüle edileceği açıktır.

Yakın zamana kadar dile getirilen, Millet İttifakı’nın HDP’yi devre dışı bırakıp HDP’siz bir zafer kazanma fantezisinin imkansız olduğu açığa çıkmıştır.  Öte yandan mızrağın sivri ucunun nereye yöneltileceğinin es geçildiği her yaklaşım faşizmin teşkiline hizmet eder. Faşizmin kurumsallaşması geri dönüşsüz bir düzeye gelmesi tehlikesini büyütür. Elbette bu Millet İttifakı’na karşı mücadelemizi askıya aldığımız anlamına gelmez. Biz İktidar bloğuna karşı doğrudan mücadele, Millet İttifakına karşı ise dolayımlı bir mücadelenin gerekli olduğunu savunuyoruz. Diktatörlük karşısında güçlerin genel dizilişi sorunsalına kayıtsız kalamayız. Bilindiği gibi öncelikli konu Cumhurbaşkanlığı seçimleridir. Millet İttifakı ile de kesişim alanımız seçimler zemininde esasen buradadır. Programatik zeminde ise biz köklü bir demokratik değişim istiyoruz, Millet İttifakı ise konuyu rejimin restorasyonu ile sınırlı tutmak istiyor. Öte yandan müesses nizamın güçleri bu güçlerin Millet İttifakı içerisindeki uzantıları, rejimin olası bir tasfiyesi halinde ilerici güçlerin, sosyalistlerin, Kürtlerin, Alevilerin hamle yapmaması için de tedbirli davranıyorlar. 

Seçimler söz konusu olduğunda Cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turda bitirilmesi fikrini geniş yığınlar içinde yaymak son derecek önemlidir ve yerel inisiyatiflerin kurulması ve yaygınlaşmasının önemi de burada ortaya çıkmaktadır. 

Sadece Türkiye’nin Seçimi Değil

Bu seçim sadece Türkiye’nin seçimi değildir ve yalnızca iç dinamiklerin tercihleri ile sınırlı bir süreç olarak gelişmeyecektir. Çok önceleri saptadığımız gibi sandık, kitle hareketi ve uluslararası ilişkilerin kesişim noktası bu sürecin belirleyicisidir. Bugünkü küresel kompozisyon içerisinde Türkiye’nin işgal ettiği yer açısından aynı zamanda bütün küresel güç odaklarının da ilgilendiği ve etkilemek istediği ya da tercih ettiği sonucu almak için çabaladığı bir seçimden bahsediyoruz. Suriye’deki ilişki ve çelişkiler açısında da bakıldığında öyle görülmektedir ki Rusya ve Putin iktidarı Erdoğan’ının iktidarda kalmasını tercih etmektedir. Gücü elverdiği ölçüde buna hizmet edecek hamleler yapacaktır. Şimdilik bunlar; dolar akışı sağlamak için turizm imkanlarını, potansiyelini genişletmek, Akkuyu Nükleer santralının inşası, doğalgaz imkânlarının Avrupa soğuktan kırılırken Türkiye lehine kullandırılması gibi konulardır. Doğal olarak seçimlere giderken bir Rusya teşhiri de bir görev olarak önümüzde durmaktadır. 

Şangay toplantısına Erdoğan’ın katılımı, Türkiye’nin küresel kapitalizmin çelişkilerinin içselleştiği bir ülke haline gelmesini bir kez daha açığa çıkarmıştır. NATO üyesi bir ülke olarak sürekli küresel çelişkilerden yararlanma hamlesi aynı zamanda Türkiye’yi Batı tarafından da tehdit edilecek, çeşitli kısıtlamalara maruz bırakılacak hale getirmektedir. Sosyalistler olarak emperyalist güç odakları arasındaki çekişmelere taraf olamayız. ABD emperyalizminin askeri gücü NATO’nun saldırganlığına da, Şangay’ın yayılmacı emellerine de ikircimsiz olarak karşı tutum alıyoruz. Açık ve net bir şekilde bütün emperyalist güç odaklarının karşısında mevzileniyoruz.

Bölgemiz Kaynıyor

AKP-MHP ortaklığının Suriye rejimi ile diyalog kurma hamlelerinin, bölgede konumlanmış emperyalist güç odaklarının varlığı ve karmaşıklığı nedeniyle sınırlarının olduğunu görmemiz gerekiyor. Türkiye’nin Esat rejimi’ne, Müslüman Kardeşler ile iktidarı paylaşması telkinleri ve Kürtlerin kazanımlarının yok edilmesine ilişkin yaptığı dayatmalar ve keza Suriye’nin yeniden imar edilmesinde pastadan pay isteme temelinde sürdürdüğü çabalar kısa sürede sonuç verecekmiş gibi gözükmemektedir.

Batının NATO kanalıyla her geçen gün daha fazla Ukrayna’yı silahlandırma hamlesi, savunma eşiğinden saldırı eşiğine yöneltmesi, karşılıklı olarak bir el yükseltilmesine yol açmıştır. Rusya’nın referandumlar yoluyla yeni ilhak alanları oluşturma çabası ve nükleer savaş tehdidi giderek tehlikeyi büyütmektedir. Bu da küresel kapitalizmin çelişkilerinin giderek daha da derinleştiğini göstermekte, bölgemizde ve dünyada beklenmedik çatışma ve gerilimlerin yaşanması ihtimalini artırmaktadır.

İran rejimi çeşitli zamanlarda ortaya çıkan bütün isyanları bastırdı ancak bu isyanın yeni unsurları var. Kadınların öncülük ettiği, ön saflarda olduğu ve kendi etrafında aynı zamanda küresel bir dayanışma oluşturduğu özgün ve çaplı bir isyan ile karşı karşıyayız. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi etnik ve din farklılıklarına dayanan fay hatlarına oynayan bir rejime rağmen kadınların isyanı bu fay hatlarını birleştiren bir özgünlüğü yaratmış görünüyor. Jın Jiyan Azadi çığlığı tüm İran’ı sarmış, hatta küresel bir dayanışmanın sloganı haline gelmiş durumda. Bu hareketle dayanışmayı büyütmek ülkemizde de hem faşizme karşı hem kadın dayanışmasını büyütmek açısından önemli bir mücadele eksenidir.

Huzursuz Kışa Girerken…

Önümüzdeki kışın son derece huzursuz ve çetin geçeceği aşikardır. İktisadi kriz, yüksek enflasyon, enerji krizi dolayısıyla doğal gaz başta olmak üzere enerji maliyetlerinin yükselmesi kışın yoksul kitleler için ne kadar zor olacağını şimdiden açığa çıkarmıştır. Tayyip Erdoğan’ın enflasyona dayalı büyüme stratejisi geniş emekçi yığınları daha da yoksullaştırmakta, bütün ücretlerin asgari ücret seviyesine çekilmesine yol açmaktadır. Dünya da bundan azade değildir. Süre giden resesyon, enerji krizi ülkemizde katmerlenerek emekçilerin sırtına yük olacak. Şimdiden sözüm ona kimi seçim ekonomisi diyeceğimiz hamleler yapılsa da yoksulluğun derinliği karşısında hiçbir yaranın kapanmayacağını biliyoruz. Bu huzursuz kışın yaratacağı çelişkiler karşısında geniş emekçilerin talepleri etrafında örgütlenme ve mücadele kurmak için daha fazla bir çaba gerekmektedir.

Ancak ülkemizde de proletaryanın bir kesiminin faşizmin toplumsal tabanı içinde yer aldığını unutmayalım. Kriz büyüdüğü halde işçi sınıfı herhangi bir tepki vermemektedir. Çünkü işçi sınıfı örgütsüzdür. Çünkü sınıf aşırı bir şekilde şekilsizleşmiştir. İşçi sınıfı politik bir özne olarak öne geçememektedir.  Bu da hakiki bir karşı çıkış ve tepkinin ortaya çıkması olanağını zayıflatmaktadır.  

Faşizmin yükseliş eksenleri karşısında daha güçlü bir konumlanış şarttır. Ülkemizde siyasal İslam bu eksende yer alsa da başka yerlerde tersinden din karşıtlığına bürünmektedir. Giderek LGBTİ+ karşıtlığı doğrudan devlet ve rejim tarafından örgütlenmekte şeytanlaştırılmaktadır. Son olarak nefret söylemiyle yapılan sözüm ona Aileyi Koruma mitingi giderek tehlikenin nasıl büyüdüğünü göstermektedir. Sorun aynı zamanda faşizmin toplumsal inşası olarak önümüzde durmaktadır. Bir taraftan kadın düşmanlığı, göçmen karşıtlığı, ırkçılık faşizmin istismar alanları ve yükseliş eksenleri olarak büyümektedir. Tutarlı bir LGBTİ+ ve kadın mücadelesi, göçmen hakları mücadelesi aynı zamanda faşizme karşı mücadelenin temel halkasıdır. Yine Öğretmenlik Meslek Yasası kamuya yeni bir darbedir ve kamu çalışanlarına yeni bir iç rekabet unsuru yaratmaktadır. Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle karşı karşıya gelinen enerji krizi nedeniyle, zaten sermayenin ve devletlerin adım atmakta direndiği kağıt üzerinde suya yazılmış kararlar da artık fiilen çöpe atılıyor. Yeniden karbon tabanlı enerjiler, nükleer santraller iklim krizini derinleştirecek bir sürece girildiğine işaret ediyor.