SYKP MYK: Mülteciler pazarlık konusu yapılamaz

Türkiye’nin sınırlarında bir dizi insanlık suçu işleniyor. AKP Hükumeti Avrupa ülkeleri ile yaptığı anlaşmaları hiçe sayarak, diğer ülkelerin kabul etmeyeceğini bildiği halde yüzbinlerce sığınmacıyı Yunanistan ve Bulgaristan sınırlarına yığdı. Kendilerinin sebep olmadığı savaştan ve zulümden kaçmak için evlerini, yurtlarını terk etmek zorunda kalan mülteciler yeryüzünde yer kalmamışçasına iki tehdidin arasında sıkışıp kaldılar. Bir tarafta sebep oldukları göçlere karşı kendi rahatlarını kale gibi koruyan Avrupa, diğer tarafta sığınmacıları koz olarak kullanan Türkiye devleti ve gerisinde radikal İslamcılar ve emperyalist müdahalelerle yangın yerine dönen ülkeleri.

Türkiye uluslararası anlaşmalara uymayarak resmi olarak mülteci kabul etmiyor. Milyonlarca mülteci neredeyse hiçbir hakkı olmadan geçici “sığınmacı” statüsünde tutuluyor. Bu geçicilik ve güvenceye alınmamış insanlar en kötü şartlara mahkûm olarak çalışıyor ve ağır sömürü koşullarına maruz kalıyorlar. Kadınlar ve çocuklar taciz ve tecavüzle sıkça karşılaşıyor. Kalıcı değil, geçici “sığınmacı” oldukları, sıkça karşılaştıkları şiddet eylemleri ile hatırlatılıyor kendilerine. 

En kötü şartlarda sömürüye razı oldukları için, sermayedarların elinde bir koz olarak, işçi sınıfının tüm parçalı, cinsiyetçi ve etnisiteye dayalı bölünmüşlüğü içinde rekabeti kızıştırmak için kullanılıyorlar. 

Ev sahiplerinin kiraları yükseltme bahanesi olarak karşımıza çıkıyorlar. 

Medyada işsizliğin ve krizin nedeni olarak yansıtılmaları nadir değil. Kapitalistlerin karlarına kar katmak ve maliyetlerini düşürmek, devletin ise olası itirazları ve kızgınlıkları yönetmek için mükemmel bir koz olarak yabancı düşmanlığını körüklendiğini görüyoruz. 

Hayır, hayatımızı cehenneme çeviren, mülteciler değil, kapitalistler ve siyasal iktidarlardır. Hukukun siyasi bir intikam aracına dönüşmesinin, kadın cinayetlerinin, çocuk istismarlarının, şiddetin cezasız kalmasının, işsizliğin, yoksulluğun sorumlusu mülteciler değil. 

Ülkenin doğal alanlarının yağmalanıp, tarihi ve kültürel mirasının talan edilmesinin sorumlusu mülteciler değil. 

Neo-Osmanlıcı hezeyanlarla sınır ötesinde gerçekleşen ölümlerin sorumluları mülteciler değil. 

Yabancı düşmanlığı, yıllardır sürdürdükleri Kürt, Ermeni veya Çingene düşmanlığı, beceriksiz yöneticilerin iktidarını sürdürmesine, zenginliklerini artırmasına ve kapitalistlerin sermaye biriktirmesine yarıyor. 

İnsan hakları, sınırda sıkıştı. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği de dahil olmak üzere, Erdoğan’ın yıllardır yürüttüğü şantaj karşısında, tüm Avrupa’nın demokrasi ve medeniyet ışıldayan yaldızları döküldü. Demokrasi naraları atan Avrupa Birliği’nin maskesi bir kez daha düştü. Bu tip emperyalist birliklerden halklara bir umut çıkmayacağı bir kez daha görüldü. Çıplak insan hayatının devletlerin oyun sahasındaki savunmasızlığı çıktı ortaya. Yaşamlarını kurtarmak için göç eden insanlar “illegal” sayılamaz. Kapitalist insan hakları söylemlerinin liberal ütopyaları, sınırlara sıkıştı. 

İç politikadaki çelişkileri baskılamak veya ihraç etmek, toplumsal huzursuzluğu milliyetçi bir histeriyle, ulusal birlik ve vatanseverlik dayatmasıyla yatıştırmak, demokratik hakları askıya almak ve askeri sınaî kompleksini sermaye birikiminin bir mecrası olarak daima diri tutmak için savaş dünyanın egemenlerinin hep el altında tuttuğu bir seçenek oldu. Kapitalizm var kaldıkça yeryüzünde kalıcı bir barışı egemen kılmak ve savaşı tarihe gömmek mümkün olmayacaktır. Bütün dünyayı yeni bir savaşın ve yok oluşun eşiğine taşıyan kapitalizm karşısında sosyalizm bir kez daha insanlığın ve doğanın önünde tek çıkış imkanı olarak yükseliyor.

Sosyalizm, barış ve özgürlüğün mümkün olduğu günler, mülteci-vatandaş ayrımının ortadan kalktığı zamanlar demek. Ulusal, dinsel, ırksal ve cinsiyet temelli üstünlüklerin ortadan kalktığı günler demek aynı zamanda. Ülke sınırlarının, yani kapitalistlerin krizlerini öteleyeceği düzenlemeleri mümkün kılan fiktif iktidar alanlarının ortadan kalktığı bir düzen demek. 

İnsan olmak için sınırlara ihtiyacımız yok, zira sınırlar insanlığın haysiyetine ve imkanlarına bir saldırı bugün. Savaşlar, küresel ısınma ve anti demokratik yönetimler nedeniyle gerçekleşen göçler, insanlara sınırların ne olduğunu gösteriyor her gün. 

Dünyanın her yerinde anti faşist ve ırkçılık karşıtı hareketler; feministler, LGBTİ aktivistleri, sınıf sendikacılığı yapan işçiler ve devrimciler, aynı şeyi istiyor. Dünyadaki tüm sağ, liberal ve muhafazakâr politikanın yarattığı şiddet, talan ve yağma karşısında birleşiyor. Bugün saf tutmak, yaşam ve ölüm arasında bir seçim yapmak demek. 

Türk, Kürt, Arap Halkları arasına düşmanlık tohumları ekmeye çalışanlara geçit vermeyeceğiz!

Türkiye derhal sınır ötesi operasyonlara son vermeli, Suriye’deki askerlerini geri çekmeli ve cihatçı çeteleri desteklemeye son vermelidir! 

Suriye Devletiyle hızla diyalog başlatılmalı, dönmek isteyen göçmenlerin güvenli dönüş imkânları müzakere edilmeli, kalmak isteyenlerin uluslararası mültecilik hakları tanınmalı, başka devletlere geçmek isteyenlere yaşamı ve insan onurunu tehdit etmeyen yollar açılmalı.  

Avrupa devletleri Yunanistan ve Bulgaristan’da kurduğu savunma hattını derhal sonlandırmalı ve mültecilere kapılarını açmalıdır. Bütün dünyaya “demokrasi ve medeniyet” pazarlayan Avrupa mültecilere değil, kendi ülkelerindeki ırkçı politikalara, Suriye’deki savaşa, Türkiye’de kurumsallaştırılmak istenen faşizme dur demelidir!

İnsanca ve onurluca yaşamak herkesin hakkı!

Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi – SYKP

Merkez Yürütme Kurulu

03.03.2020