Freni patlamış yokuş aşağı kayan bir kamyon gibi karanlık bir geleceğe ve savaş ortamına doğru sürükleniyoruz. Her şey herkesin gözü önünde oluyor. Herkesin gözü ününde cihatçı teröristler destekleniyor. Sur, Nusaybin, Cizre herkesin gözü önünde yerle bir ediliyor. Roboskililer herkesin bilgisi dahilinde devlet emriyle katlediliyor. Reyhanlı, Suruç, 10 Ekim Ankara, Atatürk Havalimanı, Gaziantep saldırıları Emniyet-MİT yazışmalarıyla an be an takip ediliyor.
Ülkeyi el ele uçurumun kenarına getiren güçler, şimdi de hep birlikte uçurumun dibine doğru sürüklüyorlar.Çözüm ve müzakere süreci derken savaşın en beterine bizi mahkûm ediyorlar. Bu güçler sadece AKP ve FETÖ değildir. Onlar sahnenin en önünde oynayanlar. Arkalarında ise yerli ve uluslararası sermaye çevreleri, emperyalist devletler, eski statükonun kontra yapılanması var. Hepsi gelinen noktanın ve sürüklenmekte olduğumuz savaşın müsebbipleridir. Hepsi geleceklerini, iktidarlarını, karlarını, çıkarlarınısavaşta görenlerdir.
2016’nın 1 Eylül Dünya Barış gününe adeta savaşın kıyısında giriyoruz.
- Savaş isteyenler; askeri darbeyle iktidarı ele geçirmek ve nimetlerinden sınırsız faydalanmak istiyor.
- Savaş isteyenler; “darbeyi engelledik” yalanıyla OHAL ilan edip, ülkeyi kanun hükmünde kararnamelerle yöneterek “darbeyi derinleştiriyor” ve faşizme gidişaft hızlandırıyor.
- Savaş isteyenler; OHAL’i fırsat bilip ne kadar anti demokratik uygulama varsa onu uygulamaya sokuyor.
- Savaş isteyenler; yıllardır sata sata bitiremedikleri kamu mallarının arta kalanlarını yandaşlarına peşkeş çekiyor.
- Savaş isteyenler; OHAL’le kadınlara, lgbti’lere cinsel şiddet uygulamaya devam ediyor.
- Savaş isteyenler; fırsat bu fırsat deyip çıkartmakta zorlandıkları ne kadar işçi düşmanı yasa varsa onları meclisten geçirmenin derdine düşüyor.
- Savaş isteyenler; Türkiye’yi Ortadoğu’daki savaş oyunlarında işlerine yarar şekilde konumlandırmak istiyor.
- Savaş isteyenler; sokakta “Ya Allah, bismillah” naralarıyla gezerek “idam istiyor”, kutuplaşmayı keskinleştiriyor ve ırkçılığı tavan yaptırıyor.
- Savaş isteyenler tüm emek, demokrasi, barış ve özgürlük güçlerini yok etmek istiyor.
Oysa coğrafyamızın en acil ihtiyacı barış. Farklı inanç ve ulustan insanların özgür, eşit ve adilce bir arada yaşayabileceği demokratik ve sosyal bir düzen. “Ama barış ağaç değil, ot değil ki yeşersin: / Sen istersen olur barış, istersen çiçeklenir” diyor Bertolt Brecht.
İşte şimdi bu ülkenin “Savaş savarları” ve “Barış severleri”nin cesurca ortaya atılma zamanıdır. Bu ülke, bu bölge, halklarımız savaş tüccarlarının ellerine bırakılamaz.
Evet, biliyoruz zor. Ama bu ülkenin demokrasi, eşitlik, özgürlük, adalet isteyenleri, savaş, ayrımcılık, sömürü, zulüm ve baskı isteyenlerine karşı birleşmeli ve Barış’a sahip çıkmalıdır.
Nasıl ki sömürü düzeni devam etsin isteyenler aralarındaki tüm farklara rağmen yan yana gelip “savaş cephesi” kuruyorlar, “bu düzen değişmeli” diyenler de tüm farklılıklarıyla birlikte “Barış cephesi”ni kurmalılar ve dikilmeliler savaş isteyenlerin karşısına.
Tüm Halklarımızı; Savaşa karşı barış için faşizme gidişata “Dur” demeye,
Savaşa karşı barış için OHAL’e “Hayır” demeye, Savaşa karşı barış için “Yaşayacağız” demeye,
Savaşa karşı barış için tüm gücümüzle “direniyoruz” demeye,
Barış’ın tuğlalarını türkü söyler gibi örmeye ve Barış’a sahip çıkmaya çağırıyoruz!
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP)