SYKP Avrupa: Sermayenin değil emekçilerin ‘Avrupa Birliği’ için

Britanya’da gerçekleştirilen, Avrupa Birliği (AB) üyeliği için yapılan halk oylaması üzerine bir açıklama yayınlayan Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Avrupa Koordinasyonu, yaptığı değerlendirmede “Devrimci sosyalist” tavrın ne olması gerektiği belirtiliyor.

Sermayenin çıkarları için kurulmuş “Avrupa Birliği”nin zamanının dolduğunu ve artık emekçilerin Avrupa Birliği’nin zamanının geldiğine vurgu yapılan açıklamanın tam metni şöyle:


emegin_avrupasiŞimdi “Sermayenin değil emekçilerin Avrupa Birliği“ için mücadele zamanıdır.

Britanya halkları, emekçiler ve ezilenler için hiçbir umut vaat etmeyen Avrupa Birliği çatısını terk etme kararı aldı. Bu karar, haklı, zorunlu ve hatta gecikmiş bir karardır.

Çünkü: Avrupa Birliği, zamanında ilan ettiği kuruluş amacının çok ötesine geçerek, kuruluşunda kitlelere vaat ettiği değerleri (Mesela 1961 Torino Sosyal Charta’sını) tamamen silerek 1989’da Sosyalist sistemin yıkılmasından sonra “sosyal devlet anlayışı”nı hızla çözmüş, sönümlendirmiştir.

AB’nin 60’lı, 70’li yıllardaki „cicim zamanları“, „büyüme ve gelişme“ dalgası artık çok geride kaldı! AB, geriliyor, sarsılıyor ve sallanıyor!

Sermayenin Avrupa Birliği etrafa ölüm kokusu yayarken, emekçilerin ve ezilenlerin Avrupa birliği doğum sancıları çekmektedir!

AB’nin ciddi „iç sorunlar“ı vardır ve bu „iç sorunlar“ denetlenemez, gemlenemez bir hal almıştır.

AB’nin bu sorunları, derindir, yapısaldır. Uluslararası finanskapital, Avrupa’yı içten çürütmüştür çentik-çentik yiyip bitirmiştir.

Bu değişimde, 1970’lerin sonundan itibaren ABD’nin uzun kolu olan Britanya’nın öncü ve tarihsel bir rol oynadığı, Margrit Thatcher’ın TİNA’cı (There is no alternative) politikaları etkin olmuştur. Milton Friedman’cı Chicago Okulu kafalı neo-liberal saldırganlık, başta Britanya olmak üzere tüm Avrupa’yı dramatik olarak değiştirmişlerdir, değiştirmektedir.

Tıpkı daha sonraları SPD’li Almanya başkanı Schröder’in Agenda 2010’u gibi ya da şimdilerde Sosyalist kılıklı Fransa devlet başkanı Hollande’nin müthiş bir sokak muhalefeti ve direnişine rağmen uygulamaya çalıştığı emek düşmanı politikalarda olduğu gibi…

Neo-Liberalizm, Avrupa üzerinde Britanya’dan başlayarak, özellikle de son 30 yıl içerisinde yeni spekülatif finans araçlarını, bir tür Gazino kapitalizmini ve bununla bağıntılı olarak da kendi yararına „de-regülasyon“ zorlamalarını büyütmüştür.

Yani, Thatcherizm’de politik ifadesini bulan azgın Neo-Liberalizm, kuralları, denetimi ve dolayısıyla devleti (halk ve emek aleyhine) geriye sürmüş, bastırmış, zenginlerin, egemenlerin gelir vergileri ve miras vergilerini dramatik şekilde indirilirken, Avrupa’da (sınıf mücadelesi birikimin eseri olan) emek haklarını, sosyal hakları acımasızca silip süpürmüştür.

Bu Neo-Liberal saldırganlık, günümüzde de hala azgınca sürmekte, yeni gelinen aşamada uluslararası finanskapitalin, TTİP/CETA/CİTA aracılığı ile Avrupa halkların ve emekçilerin aleyhine „alan genişletmesi“ni sürmektedir.

Avrupa’da TTİP anlaşması süreci, özellikle Avrupa Birliği’nin „demokrasisizliğini” su üstüne çıkaran, görünür kılan bir süreç olmaktadır.

Britanya’lıları da %52 BREXİT demeye götüren işte bu AB eli ile işleyen tekeller „demokrasisizliği“ ve yürürlükteki „tekeller hukuku“dur.

AB Komisyonun (Juncker) ve AB parlamentosunun adım-adım zenginler ve egemenler lehine çalışan bir „bürokratik Lobi derneği“ haline dönüştüğü gerçeği belirginleşmiş, oldukça görünür olmuştur. BREXİT önemli ölçüde bu „hal“e tepkidir.

Avrupa egemenlerinin ve finanskapitalin büyük hâkimiyeti, tüm Avrupa zenginliklerine arsızca el koymaları, mesela sayıları toplam nüfusun %10’nu bulmayan mülk sahiplerinin ve şirketlerin toplam Avrupa varlıklarının %60’ından fazlasına sahip olması, halkın ve emekçilerin yaşamını çekilmez hale getirmiştir.

Avrupa, bugün „umutsuzluk denizi“nde sürüklenmektedir. Bilhassa „güney“ Avrupa ülkelerinde işsizlik ve geleceksizlik kabul edilemez boyutlara ulaşmıştır.

Avrupa Birliği’nin 28 üye ülkesinden, 19’u „derin kriz“, diğerleri kriz içindedirler.

Britanya halklarının BREXİT’i desteklemesi bu krizin faturasını ödemeyi reddetmesi anlamına gelmektedir.

Finanskapitalin neoliberal politikalarına bu isyan “ultra sağcılık, ırkçılık, mülteci düşmanlığı” gibi demagojilerle değersizleştirilemez.

„Ultra sağ“ ile benzer çizgiye düşmek korkutması, bu yersiz ve özürlü kaygı, bu özgüven eksikliği, Avrupa Sol’unu kadük bırakmış, elimizi-kolumuzu tamamen bağlamıştır. İşte, bizim boş bıraktığımız bu muhalefet alanını „milliyetçik ve ötekileştirme“ ile dolduran radikal sağ, Avrupa’nın bütününde siyaseten ilerlemektedir.

Bu persfetif çerçevesinde Britanya’da UKİK’ten Fransa’da FN’ye kadar, Avrupa Ultra sağ’ının milliyetçi histerilerine kısmen makyaj yaptıkları „sosyallik“leri ile bizlerin kadim duruşumuz arasında en ufak yakınlık ve benzerlik yoktur, olamaz.

Bizlerin „aradığı“ ve Avrupa halkları ile birlikte bulacağımız yol, yeni bir „demokratik ve sosyal Avrupa uygarlık projesi, emek ve eşitlik temelinde kurulacak bir yeni Avrupa“dır.

Bu nedenle, “Sermayenin AB’sini aşmayı öneren politikalar“ımızı bir tür ideolojik-siyasal şizofreniye kurban etmemizin hiç bir nedeni olamaz.

BREXİT, Avrupa’nın bütününde devrimci sosyalizme ve emek hareketine yeni bir dönemi, ezberleri bozabileceğimiz bir zemini ve olanakları açmaktadır. Bizim yapmamız gereken „tekellerin Avrupa projesi“ne karşı, dayanışmacı, sınır tanımaz bir birliğin olanaklarını büyütmek olmalıdır.

(Gerekçesi ne olursa olsun) BREXİT, TİNA’cı (başka alternatif yok) politikayı ve „kurulu düzene mutlak sadakat“ ve kapitalizme koşulsuz bağlanma „din“ini paramparça etmiştir.

BREXİT, herkese yeni bir ufuk sunmuş, akıllarımıza vurulan statükocu kilidi bir ölçüde açmıştır.

Devrimci sosyalistlerin bu kapıdan geçerek Avrupa halkları ile birlikte şimdi „kendi sözünü kurma“ olanakları artmıştır.

BREXİT’le birlikte, kaybedenler arasında kurulu Avrupa düzenin, AB sistematiğinin egemenleri olan uluslararası tekeller yanı sıra, cüreti AB (kapitalist) öngörülerini, klişelerini ve AB düzen sınırlarını aşamayan Almanya SPD’nin başındaki Sigmar Gabriel’ler ve Britanya İşçi Partisinin „solumsu“ yeni başkanı Jeremy Corbyn’ler gibi bir dizi „bizden görülenler“ de vardır.

BREXİT kararı hukuki ve idari anlamda büyük ve mutlak bir alt-üst oluş asla getirmeyecektir.

Britanya egemenleri BREXİT sonrası, bir vites kademesi geri atarak, mesela Norveç’in bugünkü statüsünde olduğu üzere kendi ticaret, finans hareketlerini AB ile yeniden düzenleyerek kısmen „durumu idare“ edeceklerdir. Britanya egemenleri ve uluslararası finanskapital, hareket ve etkinlik alanlarının sınırlandırılmış olmasına „kızgın“ olarak bazı yeni „ali-cengiz oyunları“ gündeme getireceklerdir.

Bu girişimler arasında, 2001’de Nizza anlaşmasını ve ardından 2008’de Lizbon anlaşması sonrası AB resmi katılım girişimini ilk halk oylaması ile kabul etmeyen İrlanda halkına yaptıkları gibi, seçim sandığını yeniden halkın önüne koyarak ikinci oylamada „zoraki kabul ettirme“ yoluna gidebilirler.

Bizim, bu ikincil önemdeki muhtemel olaylara değil, „ana halka“ya bakmamız gerek.

Bu ana halka, Avrupa kapitalizmin toplumu yönetme biçimlerinde, yöntemlerinde nefesinin tükenmeye başladığı ve Avrupalı kitleler arasında: „yeni toplum biçimi“ arayışının güçleneceği gerçeğidir.

SYKP Avrupa Koordinasyonu, BREXİT’in ardından işte tam bu tarihsel anda, emek, eşitlik, barış, halk demokrasisi yanlısı tüm güçleri, sınır tanımaz dayanışmaya ve birliklerimizi, emek örgütlerimizi güçlendirmeye çağırırken, aynı zamanda Avrupa’da “Sermayenin Birliği”ni aşarak “Emekçilerin Avrupa Birliği”ni kurmaya cüret edenler arasında amasız-fakatsız yer almaya kararlı olduğunu duyurur.

 

29 Haziran 2015

Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi SYKP

Avrupa Koordinasyonu