25-26 Haziran’da Ankara’da toplanan SYKP 2. Büyük Konferansı bölgenin ve ülkenin içinde bulunduğu koşulları ve siyasal gelişmeleri değerlendirmiş, Partinin başlıca varlık gerekçelerinden biri olan yeniden kuruluş iddiasının gereklerini yerine getirmenin önemine işaret etmiş, örgütsel sorunlarını müzakere etmiş ve bir dizi karar almıştır.
Hızla aktüel hale gelen faşizme doğru gidişin yarattığı tehlikenin somutluğu ve güncelliğine dikkat çeken Konferansımız, bu tehlikeye karşı bir yandan Partiyi dönemin önüne koyduğu görevleri karşılayacak bir örgütsel, politik ve taktik yetkinlik ve esneklikle donatmanın önemini vurgulamış, diğer yandan faşizm tehlikesini bertaraf edecek bir demokrasi cephesinin yaratılması konusunda üzerine düşen sorumluluk ve görevleri hiçbir ikircikliğe düşmeden üstlenmeye hazır olduğunu ilan etmiştir.
Konferansımızda, müzminleşerek devam eden “rejim krizi”nin keskinleştiğine işaret edilerek açık ve çıplak diktatörlüğe, yani faşizme doğru gidişe dikkat çekilmiş ve şu konuların altı çizilmiştir:
Konferansımız Türkiye’de bir faşist diktatörlüğün kuruluşunun yakıcı ve güncel bir tehlike haline geldiğini saptar. Mevcut durumu henüz faşizm olmasa da faşizme doğru hızlanan gidişat olarak tanımlar. Faşizme karşı bir demokrasi cephesinin inşasını ve kuruluşunu mevcut durumun öne sürdüğü en öncelikli görev ve hedef olarak belirler. Bütün faaliyetlerini bu cephenin inşasına azami katkıda bulunma yaklaşımıyla düzenler. Böyle bir cephenin kuruluşunu yakın ve pratik görev olarak henüz gündemine almamış güç ve çevrelerle temaslarını yoğunlaştırır; alanlarla faaliyetlerini ortaklaştırmayı ve eşgüdümlü hale getirmeyi amaçlar. Bu cephenin dayatmacılıktan uzak, esnek, kapsayıcı, temel mücadele talep ve eksenlerini içeren bir sadelikte ve faşizmi püskürtme hedefine odaklanmış bir mücadele programına sahip olması gerektiğini savunur. Böylesi en geniş demokrasi güçlerinin cephesinin oluşumunda sosyalist güçlerin etkin katılımı ve inisiyatifinin önemine dikkat çeken Konferansımız, sosyalistlerin olabilecek en sıkı işbirliği ve koordinasyonunu sağlamak için çaba göstermeyi SYKP’nin önüne görev olarak koyar.
Konferansımız, faşizme karşı daha geniş bir birleşik direniş cephesinin ivedi bir görev haline geldiği konusunda tereddütsüz olmakla birlikte, SYKP’nin kurucu ve örücü bileşeni olduğu HDK/HDP zemininin, Türkiye’nin bütünsel ve köklü bir demokratikleşmesi, Kuzey Kürdistan’ın bu bağlam içinde özgürleşmesi, bütün özgürlükçü dinamiklerin kuvveden fiile çıkması ve daha özgür bir dünyaya giden kanalların genişletilmesi açısından önemini koruduğunu ve bu zeminin demokrasi cephesinin de başlıca dayanak ve olanaklarından biri olduğunu teyit eder.
Konferansımız, HDP’nin “Demokratik Türkiye, Özerk Kürdistan” temelindeki yaklaşımını, kimi yönlerine ilişkin farklı görüşlerimiz saklı kalmak kaydıyla “Yeni Yaşam” tasarımını, “Savaşa karşı barış” yönelimini destekler.
Konferansımız, siyasi iktidarın başta HDP olmak üzere muhalefet odaklarına yönelik sindirme ve susturma politikalarına, dokunulmazlıkların kaldırılması operasyonuyla özellikle HDP’yi Meclis dışına atma ve etkisizleştirme saldırılarına tüm demokrasi ve emek güçleriyle birlikte direnmenin, faşizmi durdurma ve geriletme mücadelesinin güncel ve yakıcı bir görevi olduğunu tespit eder. SYKP’nin, vekillerimizle ve AKP tarafından görevden alınan, hapse atılan seçilmiş Belediye başkan ve meclis üyeleri ile en üst düzeyde dayanışma içinde olacağını bildirir.
Konferansımız, siyasi iktidarın saldırılarına karşı HDP ve HDK’yi faal ve ayakta tutmanın, daha da güçlendirmenin, “çöktürme planı”nı boşa düşürmenin önemli bir ayağını oluşturduğuna işaret eder.
Konferansımız gerek mevcut küresel durumun ve krizin, gerekse de Ortadoğu’nun içinden geçmekte olduğu derin kaos ve çalkantıların komünist ve ilerici güçler arasında dayanışmayı, eşgüdümü, işbirliğini, deneyim alışverişini ve görüş paylaşımını çok daha elzem hale getirdiğini saptar, SYKP’nin bu doğrultudaki girişim ve çabalarını arttırarak sürdürmesinin önemine dikkat çeker.
Konferansımız, siyasal iktidarın başta işçi ve emekçilere, halklar ve inanç topluluklarına, gençliğe, kadınlara, LGBTİ’lere, doğa ve yaşam savunucularına, kent hakkı için mücadele edenlere vb tüm muhalefet dinamiklerine dönük sindirme ve yok etme amaçlı saldırılarına karşı direnme hakkının meşruluğuna vurgu yapar.
Konferansımız, Erdoğan/AKP iktidarının yaşamın her alanındaki baskıcı, tahakkümcü, tekçi, asimilasyoncu uygulamalarını arttırarak sürdürdüğüne dikkat çeker. AKP’nin toplumsal hayatı muhafazakârlaştırma, dinsel referanslara göre düzenleme, devleti İslamileştirme ve inançsal yaşamı tekleştirme yönelimine karşı ve özgürlükçü laiklik uğruna mücadeleyi kararlılıkla sürdüreceğini ilan eder.
Konferansımız, Erdoğan/AKP iktidarının kadınların hak ve özgürlüklerine, bedenlerine yönelik saldırılarının yalnızca toplumu muhafazakarlaştırma tasarısının ürünü olmakla kalmayıp aynı zamanda inşa etmeye yöneldiği faşizmin ideolojik-kültürel alt yapısını oluşturmaya da matuf olduğunu tespit eder. Kadın kurtuluş mücadelesine desteğini vurgular ve bu mücadelenin anti-faşist içeriğine dikkat çeker.
Konferansımız, Erdoğan/AKP iktidarının HES’ler, RES’lerle, Yeşil Yol’larla vb doğayı sermayenin kâr hırsı uğruna yağmalamasına, köylülerin doğal yaşam ortamlarını tahrip etmesine, kent ortak alanlarının sermayeye peşkeş çekilmesine, Kürdistan’da şehirlerin ve ormanların vahşice yok edilmesine, insansızlaştırmaya karşı yürütülen mücadelelere desteğini belirtir. Ekoloji mücadelesinin SYKP’nin ana faaliyet konularından birini oluşturduğunu vurgular.
Konferansımız,14 yıllık iktidarını işçi sınıfının haklarını gasp etmek ve sermayeye hizmette ustalaşmak ile geçiren AKP’nin, güvencesizleştirmeyi kurumsallaştıran, emekli olmayı imkansız kılan, ihbar ve kıdem tazminatı hakkını fiilen yok eden “Özel İstihdam Bürolarının açılmasını düzenleyen yasayı” çıkartmasının; kamu emekçilerine sınırlı da olsa iş güvencesi sağlayan 657 sayılı yasayı değiştirerek kamu emekçilerinin iş güvencesini yok etme hazırlığının; Bireysel Emeklilik Sigortası dayatmasıyla kamusal emeklilik hakkının ortadan kaldırılması planının; işçi sınıfının büyük mücadelelerle elde ettiği haklarının topyekun gasp edilmesine dönük son saldırı dalgasının parçaları olduğuna işaret eder. Saray ve AKP Hükümetinin işçi sınıfına, ezilenlere, onların haklarına ve örgütlerine karşı topyekûn savaş açtığı bu dönemde, tüm emek ve demokrasi güçlerinin AKP iktidarına karşı güçlerini birleştirmesinin tam zamanı olduğunu belirtir.
Konferansımız, ülkeyi kendi durumunu yasallaştırmak ve sermaye gericiliğinin çıkışsızlığına “çare” olmak için anayasasızlaştırma/hukuku devre dışı bırakma hamlesiyle koyu bir siyasal gericiliğe yani faşizme sürükleyen Erdoğan ve ittifaklarına karşı geniş bir direniş cephesinin örülmesini temel görev olarak önüne koyar. Müstakbel cephenin açık, demokratik, meşru, fiili ve kitlesel mücadele biçimlerini, kitlelerin direnişe katılımını ve kazanılmasını esas alması gerektiğine dikkat çeker. Yasal mevzilerin de savunulmasını da kapsamakla birlikte, bunun hiçbir şekilde ve özellikle da keyfiliğin hüküm sürdüğü bir rejim altında yasalcı bir çerçeve anlamına gelmediğini; bu çizginin özünün faşizme karşı direnme hakkının meşru ve fiili biçimde kullanılması ve bu bağlamda çeşitli biçimleriyle sivil itaatsizlik olduğunu vurgular. Faşizmin sokak terörüne karşı nefsi müdafaanın ve öz savunmanın yalnızca bir hak değil, aynı zamanda bir gereklilik olduğunun altını çizer.
Partimiz, demokrasi, özgürlük, emek güçleriyle birlikte ve Gezi Direnişinin kazanımlarıyla bu uğurda mücadele ederken, uluslararası anti-faşist direnişin deneyim ve birikimlerinden de yararlanarak demokrasi cephesinin kurulmasında tüm toplumsal muhalefet güçleriyle omuz omuza bir arada olacağını ilan eder.
Faşizme karşı omuz omuza!
Yaşasın devrim ve sosyalizm!