Soykırımlarla Yüzleşmeden Sağlıklı Bir Toplum Yaratılamaz

genocid_picassomassakervonkorea1951-700x339

GEREKÇE

1- Anadolu-Kuzey Mezopotamya topraklarının Türklerden önceki yerleşik halkları olan Ermeniler, Rumlar-Pontoslular, Asuri-Süryani-Keldaniler, Nasturiler, Ezidiler; ardından Osmanlı’nın çöküş döneminde başlayıp Cumhuriyet döneminde de devam eden (fiili yok etme yanında tehcir, mübadele ve son olarak Tayyip Erdoğan’ın katkılarıyla “homojenleştirme” gibi adlandırmalar altında süren) soykırım ve zorla asimilasyon yöntemleriyle neredeyse yok edilmişlerdir. Özellikle Yavuz’dan beri sürekli katliama uğratılan Alevi halkı da sistematik baskı ve asimilasyona maruz kalmıştır.

Cumhuriyet bu kanlı tarihle yüzleşip sonuçlarını ortadan kaldırma konusunda adım atmak yerine Osmanlı’da bir sürece tekabül eden soykırımı özünde yine bir süreç olarak benimsemiş ve yok edilen toplulukların kalanlarının temizlenmesine devam ederken aynı politikalar bu kez Aleviler ve Kürtler üzerinde ağırlıklı olarak sürdürülmüştür.

2-Dünyanın dikkatini daha önce çekmiş olmak dolayısıyla soykırım denilince akıllara Ermeni soykırımı gelmesine karşın Ermenilerden daha kalabalık halk kitlelerinin yok edildiği gerçeği göz ardı edilemez. Anadolu-Trakya-Kuzey Mezopotamya topraklarından sökülüp atılan halklar, yaklaşık 500 bin insanın öldürüldüğü  Asuri-Süryani-Keldani (Seyfo-kılıç), Ezidi  katliamları, Karadeniz-Pontos’ta 350 bini sürgün yollarında hastalık açlık, soğuktan ve fiilen katledilerek ya da evlerinin içinde yakılarak, yüzbinlercesi de “amele taburları” isimli bir tür Hitlervari toplama kamplarında katledilmek ve anavatanlarından sürülmek suretiyle yok edilen 2 milyon civarında Rum varlığı unutulamaz. (BM’nin benimsemiş olduğu soykırım tanımlamasına göre bir halkın belli bir bölgedeki varlığına toptan son vermek amacıyla yapılan, ister öldürme ister kısırlaştırma, ister aç bırakma isterse sürgüne gönderme biçiminde olsun her eylem soykırım kategorisi içine girmektedir.)

Unutmak demek, Koçgiri, Nasturi, Ağrı, Sason, Dersim ve daha birçok katliamı yeniden yaşamak demektir.

Unutmak demek, Varlık Vergisi imha harekatının, Trakya Yahudi progromlarının, 6-7 Eylül 1955 katliamının, 1964 Rum sürgünlerinin tekrarlanması demektir. Unutmak demek, Maraş, Çorum, Sivas ve Madımak katliamlarının yolunu açık tutmak demektir. Unutmak demek, Erdoğan’ın Harp Akademilerinde yaptığı konuşmasında söylediği gibi aynı cinayetleri bugün de “homojenleştirme” adı altında doğru diye nitelemek ve Kuzey Kürdistan’da olduğu gibi yüzbinlik kentlerin top atışları altında yok edilmesini kendi varoluşunun temeli olarak görmek anlamına gelir. Homojen bir Müslüman-Türk milleti yaratmak amacıyla tarihen işlenmiş bu cinayetler dizisi günümüzde de bir politika olarak benimsenmiş ve sürdürülmektedir.

3-Böylesine ağır cinayetler temelinde yükselen ve bunu sürdüren bir devletin demokratikleşebilmesi, katil-maktul travmalarından kurtulmuş sağlıklı bir toplumun yaratılabilmesi ancak bu tarihsel adaletsizliğin bilincine varılması ve sonuçlarını ortadan kaldıracak yeni yönelimlerin benimsenmesiyle mümkün olabilir.

Soykırım sadece öldürme, sürgüne gönderme, sosyal varlığına son verme olarak kalmaz, aynı zamanda iktisadi, siyasi, sosyal ve psikolojik sorunların hem katillerde hem de katledilenlerde belli ifadelere kavuşması anlamına gelir. Bu nedenle sonuçları bugün hala yaşanmakta olan bu tarihsel adaletsizliğin, siyasi, iktisadi, sosyal ve psikolojik sonuçlarının ortadan kaldırılması için evvel emirde TC devletinin ve bu katliamlarda taraf olmuş tüm milliyetlerin (Türkler, Kürtler, Araplar, katliama uğrayarak Anadolu’ya sığınmış Çerkesler ve değişik milliyetlerden Balkan göçmenleri) tedavi edilmesini sağlayacak geniş çaplı toplumsal tedbirlerin geliştirilmesi gerekir. Ancak böyle bir tedaviden geçen cinayetler mirasçısı bir toplum, yaratmış olduğu tarihsel adaletsizliklerin sonuçlarını ortadan kaldıracak, yeniden katledilenlerin  torunlarıyla kardeşleşip, dayanışma içinde onların yüreklerini hafifletecek tedbirler almaya muktedir olabilir. Bu tedaviyi ve tarihsel adaletsizliğin sonuçlarını ortadan kaldırma anlayışını benimsemeyen toplulukların içinde bulunmaya devam edecekleri ruh hali, aynı Alman halkının 1. Dünya Savaşı sonucu uğradığı hüsranın faşist ideolojinin toplumda kök salmasına imkan sağlamasına benzer bir biçim arz eder ve bu suçun üstünü örtebilme kaygısı siyasal İslamcı/faşist ideolojinin rahatlatıcılığına sığınmaya yol açar.

4-Bu nedenle soykırımlara karşı çıkmak, bunlarla yüzleşmek, tüm toplum olarak bu kahredici sonuçların ortadan kaldırılması için mücadele etmek, aynı zamanda anti-faşist mücadelenin de ayrılmaz bir parçasını oluşturur. Tarihimizle yüzleşme davasını, günümüzde Erdoğan önderliğindeki AKP iktidarının oluşturmaya çalıştığı siyasal İslamcı-faşist bir diktatörlüğün bu zemini kendisini kitleler arasında güçlendirmek için kullanmasına imkan vermeyecek mücadele alanı olarak kabul etmek gerekir.

5- Soykırımlara karşı mücadele anti-faşist mücadelenin olduğu kadar  enternasyonalist tutumun da vazgeçilmez bir şartıdır. Türkiye Komünist hareketi, katliamlarla birlikte yok edilen tarihsel mirası yok sayan, kendinden önce gelen Ermeni, Rum, Yahudi komünistlerince sürdürülen enternasyonalist komünist mücadeleyi, milliyetçilik ve hatta emperyalizmle işbirlikçilikle suçlayarak görmezden gelen bir temelden harekete geçmiş olduğu için bugün bile sosyal şoven tutumlardan kendisini uzak tutamamaktadır. Soykırımlarla mücadele sosyalist hareketin kendisini yeniden tarihsel köklerine ve enternasyonalist bir hatta kavuşturma ve günümüz mücadelesine enternasyonalist bir yaklaşım oluşturma mücadelesidir; onun için sınıf mücadelesinin olmazsa olmazını oluşturur.

6- Soykırımlar meselesinin halli, ebeveynleri katledilen yetimlerin ve öz vatanlarından sürülenlerin tazmin ve tatmin edilmesinden geçer. TC’nin ve  katledilenlerin mirasının üzerine oturmuş olanların bu meselede yürütebileceği hiç bir pazarlık yoktur.

Hiçbir kayda yer vermeden Osmanlı’nın bu soykırımları gerçekleştirdiği öncelikle kabul edilmelidir. Bu kabul TC’nin sorumluluktan kurtulması anlamına gelmez. Mirasını devraldığımız Osmanlı’nın yarattığı felaketi giderici hiçbir şey yapmamış olmanın yanında, şoven milliyetçi politikaların ifadesi olarak yapılanların savunulması ve katliam, mübadele ve devlet tedhişine rağmen kalan toplulukların da sistematik baskıyla göçe zorlanması günümüzde ağırlaştırılmış bir yük olarak karşımızda dikilmeye devam etmektedir.

 

KARARLAR

1- Devralınan miras ve sürdürülen politikalar dolayısıyla TC devleti soykırıma uğratılan Pontoslular, Rumlar, Asuri-Süryani-Keldaniler, Nasturiler, Ezidiler ve Ermenilerden özür dilemelidir.

2- Bugünkü TC toprakları üzerinde yaşayıp, sürgün ve katliam sonucu yok edilenlerin hepsi, TC vatandaşı olarak kabul edilmeli ve bu vatandaşlık hakkı onların çocukları için de geçerli olmalıdır.

3- Bu kabulle birlikte, bu vatandaşların gasp edilmiş olan malları ve hakları kendilerine iade edilmelidir.

4- Soykırımın tartışılacak bir yanı olmamasına karşın, tarihsel hakikatlerin Türk, Kürt ve soykırım vebalini taşıyan diğer milliyetlerden Müslüman halkın da aydınlanmasına  ve sorumluluğunun bilincine erişmesine yol açacak bir biçimde ortaya konulmasını sağlamak üzere, gerçekten tarafsız ve demokrat olduğu garanti edilmiş bir Hakikatleri Araştırma Komisyonu oluşturulmalı, bu komisyon yeteri kadar uzun bir süre gerçekleri araştırıp kamuoyunun gözleri önüne sermeli ve yeni bir tarihle yeni bir tarih bilinci yaratılmalıdır.

5- Türkiye ve Ermenistan halkları arasındaki tüm kötü duyguların ortadan kaldırılabilmesi, düşmanlıkların, kırgınlıkların izlerinin silinmesi ve yeniden üremelerinin önüne geçilebilmesi için, iki ülke arasında özel kültürel, ekonomik ve politik ilişkiler kurulup güçlendirilmelidir. Bunun için öncelikle kapalı olan sınır kapıları açılmalı, vizesiz-pasaportsuz geçiş serbest hale getirilmelidir.

6-SYKP, alınan bu kararların yaşama geçmesini sağlamak için özel gündemli çalışmalar yapar ve kararlılıkla mücadele eder.

 

Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi 2. Olağan Kongre kararı (25-26 Haziran 2016)