Dünya kaynaklarını ele geçirmek isteyen bir avuç zengin ve onların devletleri, milyarlarca insanı savaşa, sömürüye ve açlığa mahkûm ediyor. Eşit ve özgürce barış içinde yaşamak yerine, sürekli olarak gerilim, çatışma, rekabet ve paylaşım savaşları dayatıyorlar dünya halklarına.
Yeraltı ve yer üstü kaynakları eşit ve adil bir düzende bütün insanlığa yetecekken, nüfusun yüzde 10’u bütün zenginliğe el koymak istiyor. Bu eşitsizliğin üzerini kapatmak için dünyanın her köşesinde halkları savaşa ve çatışmaya sürüklüyorlar.
Ne klima krizi, ne korona salgını kar ve sömürü hırslarını durdurmuyor. Kapitalizmin yapısallığı insanı ve doğayı değil, karı, rekabeti, sermaye birikimini ve banka hesaplarını önemsiyor. Sermayenin gözü dönmüşlüğü milyonlarca insanın savaşlardan, salgınlardan, ekolojik felaketlerden, kötü çalışma koşullarından ve açlıktan dolayı ölmesine zerrece önem vermiyor.
Bu kötü gidişatı kalıcı şekilde durduracak tek gerçek çözüm ise insanın insanı sömürmediği, doğayı sermaye olarak değil içinde var olunan bir zenginlik olarak gören, geçmiş deneyimlerden ders alarak kendini yenilemiş bir sosyalizmi yeniden ve daha güçlü şekilde inşa etmekten geçiyor. Kapitalizm var kaldığı sürece savaşlar da, çatışmalar da, rekabet de, sömürü de var kalmaya devam edecektir!
Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de insan hayatı mermilerden daha ucuz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “bir mermi ne kadar biliyor musunuz?” sözleri hala kulağımızda çınlıyor. Bu bakış açısının sonucu ise “bir mermiden” dahi ucuz olan barışı inşa etmektense, ülkede ve bölgede, hatta deniz aşırı coğrafyalarda savaş politikalarını hayata geçirmek olmuştur. Ne zaman ki emekçi ve ezilen halklarımız bir araya gelir ve fiyatı sorulan o merminin kime sıkıldığına bakmaksızın “bir insanın değeri ne kadar biliyor musunuz?” diye sormayı başarırsak işte o zaman en kalıcı barışa bir adım daha yaklaşmış oluruz.
Türkiye egemenlerinin Kürtlere karşı on yıllardır sürdürdükleri savaşta 100 bine yakın insan hayatını kaybetti, milyonlarca Kürt köylerini, yurtlarını terk etmek zorunda kaldı. Türk sermayesi ve devletinin Kürtlere karşı savaşı sınırlarının ötesine taşmış durumda. Egemenler Suriye, Irak ve İran’daki Kürtlere yönelik imha, işgal ve asimilasyon politikalarını yükseltmiş durumda. Ve bu insanlık suçu politikalar tüm dünya devletlerinin gözleri önünde yaşanıyor. Türk devleti neredeyse canlı yayında Kürt Halkını katliama tabi tutuyor.
Emperyalist devletler Türk devletinin savaş suçlarına göz yumarken Kürt halkının eşit haklar, barış ve adalet için örgütlenmesini “terörist faaliyet” olarak kriminalize etmek istiyorlar. Oysa Kürt Halkı ve Özgürlük Hareketi Türk, Kürt, Arap, Fars, Süryani, Ermeni, Dürzi, Ezidi, Rum, Laz bütün bölge halklarının eşit ve özgürce bir arada yaşamasını savunuyor. Ortadoğu’yu savaş meydanına, can pazarına çeviren güçler, bölgeye ilişkin tamamen barışçıl bir politikaya sahip olan Kürt Özgürlük hareketini bir muhatap olarak kabul etmek yerine kalıcılaşmasını istedikleri savaş ve işgal politikalarının önünde yok edilmesi gereken bir engel olarak görüyorlar.
Sadece ülkemiz değil yanı başımızda Suriye, Yemen, Libya yangın yerine dönmüş durumda. Bütün Ortadoğu ve Kuzey Afrika emperyalist odakların paylaşım savaşı meydanına çevrildi. Şimdi de bu gerilim Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervleriyle yeniden harlanıyor.
Bütün bu politikaların, hamasi nutukların, demokrasi savunusu yalanlarının arkasındaki tek gerçek neden kapitalistlerin kar hırslarıdır. Dünyayı ve yaşamı ekolojik, insani, maddi ve manevi çöküşe sürükleyen kapitalizmi durdurmanın mümkün olmadığının bilincinde olarak dünyanın bütün emekçi halkalarını ve ezilenlerini barış için, eşit, özgür, ekolojik bir yaşam için ellerini, akıllarını ve güçlerini birleştirmeye çağırıyoruz.
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi
Merkez Yürütme Kurulu