On üç yıl önce, devletin neredeyse tüm “güvenlik” kurumlarının bilgisi ve gözetimi dahilinde katledilen Hrant Dink adına kurulan Vakıf’a gönderilen e-maillerle Vakfın avukatları ve Hrant’ın eşi Rakel Dink ölümle tehdit edildi.
Daha adil, özgür, eşit bir Türkiye’ye katkı sunmak için kurulan ve çalışmalarını bu yönde sürdüren, tüm farklılıkların bir arada yaşadığı, ifade özgürlüğünün sonuna kadar kullanıldığı bir ülkeye kavuşma hayaliyle, ayrımcılıkla mücadele eden Hrant Dink Vakfı’nın çalışmalarının “kardeşlik masalları anlatmak” olarak nitelenip karalandığı mesajda tüm Ermenilerin ülkeyi terk etmesi isteniyor ve “Bir gece ansızın gelebiliriz” deniyor.
Daha birkaç gün önce Kuzguncuk Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi’nin kapısındaki haç kırılmış ve yere atılmıştı. Yine son haftalarda Bakırköy’deki Ermenilere ait Dzınunt Surp Asdvadzadzni Kilisesi’nin kapısı kundaklanmış ve Kadıköy Surp Takavor ve Rum Aya Triada Kiliseleri, Üsküdar Kalfayan ve Tıbrevank okullarına çeşitli saldırılar gerçekleştirilmişti.
Bu aşağılık ölüm tehdidi ve sadece birkaçı sayılan saldırı olayları ne yazık ki tekil ve istisnai değildir. Bu saldırıların failleri de meczup kişiler değildir. Eğer bunlar, devletin el altından yürütülen bir planı doğrultusunda doğrudan görevlendirilmiş tetikçiler değillerse, siyasi iktidarın temsilcilerinin son aylarda giderek yükselttiği savaşçı, ayrıştırıcı, mezhepçi nefret söyleminin ve uygulamalarının “kendiliğinden” ortaya çıkan sonuçlarıdır. Her halükarda bu saldırıların sorumlusu Saray rejimidir.
Nitekim, Ermeni ve diğer gayrimüslim halklara yönelik saldırıların çoğunun faillerinin “bulunamaması”, bulunanların ise uyduruk ifadelerinin alınmasının ardından serbest bırakılması, siyasi iktidarın tepesindeki şahıstan kesin bir dille yapılmış kınama ve önlem alma açıklamasının gelmemesi de bütün bu saldırıların bir “siyasi yönelim”in sonuçları olduklarını gösteriyor.
Esasen bu yönelim, Osmanlı Devletinin son dönemlerinde şekillenmiş, Cumhuriyet yöneticileri tarafından bugüne kadar sürdürülmüş olan bir etnik temizlik, soykırım ve soysürüm politikasıdır. Sünni Türklerden oluşan “tek millet”in yaratılması için, bir halklar ve inançlar bahçesi olan coğrafyamızın üzerine beton dökülmeye çalışılmaktadır.
Ancak tüm yaşam dinamiklerinin üzerine dökülen beton, halklarımızın, emekçilerin-ezilenlerin mücadelesiyle parçalanmakta ve altından binbir renk ve biçimdeki çiçekler fışkırmaktadır. Bu yaşam dalgasının önünde hiçbir karanlık güç duramayacaktır.
SYKP olarak başta sevgili Rakel Dink olmak üzere Hrant Dink Vakfı yöneticilerine, avukatına yönelik ölüm tehdidini, Ermeni, Rum ve diğer inançlardan insanlarımızın ibadethanelerine yapılan çirkin saldırıları şiddetle kınıyor, bütün bunlardan siyasi iktidarı sorumlu tutuyoruz. Hrant Dink Vakfı ve Ermeni, Rum, Yahudi, Süryani-Asuri-Keldani ve diğer gayrimüslim halklarla sonuna kadar dayanışma içinde olacağımızı bir kez daha ilan ediyoruz. Türkiye’nin tüm demokratik güçlerini, tüm vicdan ve izan sahibi insanlarını bu alçakça saldırıların sorumlularından hesap sormaya ve “Sünni Türk Tek Millet” projesini mahkûm etmeye çağırıyoruz.
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP)
Merkez Yürütme Kurulu (MYK)