Gezi direnişi; meydana gelişi, direngenliği, katılanların çeşitliliği, iç çelişkileri, örgütsel dağınıklığı ve yarattığı politik sonuçlar itibariyle son yılların en önemli kitle hareketi olarak değerlendirilebilir. Bu yönüyle pek çok araştırma ve incelemelerin konusu olduğu gibi örgütlenme ve eylemsellik açısından da ezber bozan bir yenilenmeye yol açmıştır.
Kuşkusuz hareketin bu kadar geniş bir alana yayılmasında ve pek çok toplumsal kesimden katılımın oluşmasında siyasal iktidarın kendinden olmayan veya kendi gibi düşünmeyenleri müdahaleci bir tavırla hizaya sokma anlayışı, otoriter bir zihniyetle hayatın bütün alanına yayılınca gezi direnişi kaçınılmaz hale gelmişti.
Türkiye de 30-40 yıla yakın bir süredir siyasal iktidarların yasakçı, anti demokratik uygulamalarına karşı ve hak arayışlarında hep örgütlü siyasal güçler, sendikalar, dernekler, meslek kuruluşlarının çağrı ve yönlendiriciliği ön planda olagelmiştir. İlk defa Gezi direnişinde dijital araçları adeta uzuvların bir parçası haline getiren internetin sanal dünyası ile gerçek yaşam arasında sağlıklı köprüler kurabilen kişisel özgürlüklerine ve özel yaşamlarına müdahale edilmesine duyarlı kadınlar ve gençler sanal ortamlarda yapılan çağrılarla birbirlerine ve yeni ilişkilenme biçimine olan inançlarıyla meydanları, alanları doldurdular. Bu iki gücün bir araya gelmesi toplumsal tıkanıklığa karşı yeni ufuklar ve arayışların yolunu açarken siyasal iktidarın karizmasını çizip mağdur ve mağruru bir arada oynayan Başbakan’a haddini bildirmeye yetti de arttı bile.
İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim görevlilerinin Gezi direnişine ilişkin olarak 3 bin katılımcıyla yaptığı görüşme sonuçlarına göre direnişe katılanların %63.6’ sı 19-30 yaş arası; bunların %53.7 si daha önce hiçbir kitlesel eyleme katılmamış; %70 i kendisini hiçbir partiye yakın hissetmiyor ve daha önce partilere üye olmamış. Ayrıca KONDA araştırması %65 i üniversite öğrencisi veya yüksek lisans öğrencisi bu bilgilere direnişe ciddi destek sunan başta çarşı grubu olmak üzere ve çeşitli taraftar gruplarını ekleyecek olursak nasıl bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz daha anlaşılır bir hale gelir.
Örgütlü sosyalist güçler sorunlara ve çözümlerine stratejik ve programsal bir yaklaşım sunarken bunun kaçınılmaz sonucu da örgütlü olunması gerekliliğiydi. Elbette ki bu gelip geçici basit bir tercih değil, tam tersine mücadele sürecini baştan sona ve insan yaşamını etkileyen bir bakışa yönlendiren durumdu.30-40 yıllık süreç boyunca gerek 12 eylül yenilgisinin yarattığı dağınıklık gerekse uluslar arası planda Sovyetler Birliği’nin yarattığı bir dizi olumsuzluk sosyalistlerin güç kaybetmesine daralmasına kapı araladığı gibi geleceğe dönük stratejik farklılıklarda yeni parçalanmalara yol açmıştı. Örgütlü güçlerin kendini yenileme ve güçleri birleştirme hamleleri de hedefini bulamayınca dağınıklık ve marjinalleşme adeta kalıcılaşmıştı. Bu durum yeni gelişen gençlerin ve kadınların örgütlü güçlere karşı mesafeli durmasına sebep olmuştu. Gezi direnişi ayrı ayrı duran bu iki gücü akarsuyun yatağıyla buluşması gibi birleştirdi ama ortaklaştırılacak paylaşılıp tartışılacak pek çok sorun var ortada. Bunlar yeni eylem pratikleriyle tartışılıp olgunlaştırılarak sonuçlara varılacaktır. Yoksa sanal alemden yapılan çağrılarla kitlesel anlamda eylemlere katılıp gerekeni yaptıktan sonra geriye çekilerek gerektiğinde bunu tekrarlamakla eskiyle yeni olanı bütünleştirmek ne oranda sağlanabilir? Evet bu şekilde de mücadele yükseltilebilir ama bu tarz katılımı daha verimli kılmak ve kalıcı bazı sonuçlara ulaşmak mutlaka hedeflenmelidir. Direnişe katılan gençlerin kadınların %70 i kendini kitlesel hiçbir partiye kendini yakın hissetmiyorsa ve daha önceleri hiçbir partiye üye olmamışlarsa bu sonuçları doğru sorgulamak ve yeni oluşturulacak ilişkileri, örgütsel zeminleri sağlıklı tespit etmek gerekir.1990’lı gençlik bugüne kadar örgütlü sosyalist güçlerle arasına mesafe koyarak gelmişse veya tersinden sosyalist güçler bu kesimlerle olan ilişkilerinde onları örgütlü hale getirememişse bu konularda neden başarısız kalınmıştır. Ortada olan sadece güvensizlik midir? Yoksa daha başka nedenler mi vardır? Bu durum ciddi olarak incelemeye değer bir konudur.
Anti Kapitalist Alan Örgütlenmeleri
Yeni ilişkiler sonucu gençlerin kadınların örgütlenmesini tek başına parti-örgüt ilişkisine indirgemek yanlışına düşmeden kendilerinin daha yoğunlaşmış politik mücadelere hazırlanma olgunlaşma ve yaşamlarına konumlarına uygun düşen kadın, gençlik, kentsel dönüşüm, ekolojik mücadele vb. alanlarda sistem karşıtı anti kapitalist alan örgütlemelerinde yer almaları sağlanabilir ve mücadelelerini bu alanda sürdürebilirler. Böylece sosyalist hareket büyük oranda sadece kadro örgütlenmesi biçiminde sürdürdüğü örgütlenmesini esasında olması gereken biçime hızla dönüştürerek kendi eksiğini gidermiş farklı toplumsal dinamikler içerisinde siyasal mücadele verir hale gelmiş olacaktır. SYKP alan örgütlenmelerini ciddi ve vazgeçilmez bir hedef olarak programına koymuş olmasına rağmen henüz bu yolun başlangıcında sayılır. Yapılması gereken bu zeminde ortaya çıkmış örgütlenmeleri desteklemek yoksa yenilerini oluşturmak. Kentte, kırsal alanda, yerellerde emekçi halkımızın her kesimini kapsayacak zenginlik ve yaygınlıkta bu örgütlüğü gerçekleştirmek acil hedeflerimiz arasında olmalıdır. Böylece gezi direnişinin ana kitlesinin sosyalist güçlerle arasında örgütsel boşlukta önemli ölçüde doldurulmuş olacaktır. Ancak gençlere kadınlara yeni örgütlenme alanları önerilmesi onlarla birlikte bu çalışmaların üstlenilmesi mutlaka sorunların çözümünü hızlandıracaktır; ama yeni gençlerle 68-78’li devrimci kadroların yaşam tarzı geleceğe bakış ve öncelikler açısından daha farklı yaklaşımlar içerisinde oldukları da bir gerçek.