Siyasihaber’in Eş Genel Başkanımız Cavit Uğur ile işçi direnişleri ve kriz üzerine gerçekleştirmiş olduğu ropörtajı paylaşıyoruz.
SiyasiHaber – Mehmet Elma – Orhan Koç
Flormar, İZBAN, Tariş ve 3. Havaalanı işçileri başta olmak üzere birçok işçi direnişiyle aktif bir dayanışma içerisindesiniz. İşçi direnişlerinden gözlemlerinizi aktarırı mısınız?
Sosyalist hareketin, ilericilerin, devrimci demokratların üzerine düşen görev işçi hareketlerini örgütlemek, sendikaları salt ücret sendikacılığının dışına çıkaracak hamleler yapmaktır.
Türkiye, işçi hakları ve iş hayatı için tam bir cehennem. Yaklaşık 25 milyondan fazla işçi var. Bunların yarısından fazlası sigortasız, kayıt dışı çalışmakta. Çok az bir kısmı sendikalıdır. Bu da her gün, her yerde özellikle bu süreçte kriz bahane edilip işçilerin daha fazla hak gaspına uğramasına neden oluyor. Biliyorsunuz; Flormar işçileri Petrol-İş Sendikası tarafından örgütlenme girişimi sonrasında işten çıkarılmış işçiler, İZBAN’da çok uzun yıllar çok düşük ücretlerle çalıştıkları için haklarını talep etmek üzere 300’ü aşkın işçi arkadaşımız greve gitmiştir. Burada grevden sonra İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu kamuoyunu yanlış bilgilendiren ve işçileri suçlayan bir dil kullanmıştır. İşçilerin büyük bir çoğunluğu asgari ücretle çalışmaktadır. Orada sadece 8 işçi kardeşimiz Aziz Kocaoğlu’nun belirttiği asgari ücretin üstünde ücretle çalışmakta. Onun dışında bütün arkadaşlarımız asgari ücretle çalışıyor. Bu nedenle İZBAN işçilerinin talepleri yerinde ve haklı taleplerdir. Bize düşen de haklı taleplere sahip çıkmaktır. Bu iki örnekteki işçiler sendikalı yani örgütlüler. Bir de sendikasız örgütsüz işçilerin durumunu düşünün. Keza yine İzmir de Tariş işçileri DİSK Gıda-İş sendikasına üye oldukları için işten atılmışlardır. Türkiye kapitalizminin sermaye birikimi esasen devlet kamu imkanlarına dayandığından kapitalizmin olağan rekabetçi sistemine dahi tahammül edemiyor. Sınıfın örgütlü gücünü hiç istemiyor.
Sosyalist hareketin, ilericilerin, devrimci ve demokratların üzerine düşen görev, işçi hareketlerini örgütlemek. Sendikaları salt ücret sendikacılığının dışına çıkaracak hamleler yapmaktır. Türkiye siyasetinin bazı noktalarda çıkmaza girmesinin temel nedeni de budur, örgütsüz yapılanmadır.
Hiçbir güç örgütlü işçi hareketinin önünde duramaz!
Yakın zamanda Dev Yapı İş Sendikası Başkanı Özgür Karabulut’u ziyaret ettiniz. 3.Havaalanı direnişi ile ilgili neler söylemek istersiniz?
3. Havaalanı inşaatında çalışan işçi arkadaşlarımız yasalarla garanti ve güvence altına alınmış en temel haklarını talep ettikleri için büyük bir devlet zulmü ile karşı karşıya kaldılar. Haksız yere 2 ay cezaevinde kalan arkadaşlarımız oldu. Peki neden bunlar? Sözüm ona Türkiye, bir taraftan yüzünü Avrupa’ya dönmüş uygar, medeni bir ülke diye tanımlanıyorken, işçiler açısından ülke, Afrika’da, Latin Amerika’da ve dünyanın en geri kalmış ülkelerinde olduğu gibi işçi cehennemi haline getiriliyor. AKP’nin Neoliberal politkaları her geçen gün yandaş sermaye grubu yaratmaya devam ediyor. Daha çok yakın bir zamanda çok üzücü bir tren kazası yaşandı. Öncesinde Gebze otoyol projesinde yaşanan iş cinayetinde, işçiler hayatını kaybetti. Maalesef bunların örnekleri çok çok fazla bu ülkede. Bunun arkasında yatan temel sebep, elbette ki AKP iktidarının kar hırsı ve yarattığı sermaye grupları. Bu grupların temel politikası düşük ücret karşılığında, sağlıksız ve güvencesiz işçi çalıştırmadır. Bunun karşısında durmak bunları engellemenin tek yolu da örgütlü ve birleşik işçi hareketi yaratmaktır, var olana güç katmaktır. Hiçbir güç örgütlü işçi hareketinin önünde duramaz.
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi olarak krize karşı tutumunuz nedir?
Şunu her zaman söylüyoruz, bu ülkenin finansal kaynaklarını ve ekonomisini yönetenler bu krizin tek sorumlularıdır.
Bilindiği gibi krize karşı bir platform oluşturuldu. O platformun bileşenlerinden biriyiz bizlerde. Ama esas itibariyle bu krizin iktidar ve medyasının anlattığı kadar basit ve geçici bir kriz değil de, gerçek ve uzun vadeli bir kriz olduğunu, Avrupa’da dahi yankılandığını görüyoruz. Bunu görmek şu açıdan isabetlidir, ‘’tanıya göre tedavi’’. Şuan tam olarak etkisini göstermese bile bu kriz emekçiler, işçiler ve yoksullar açısından daha büyük ve yıkıcı felaketlere yol açacaktır. Şunu her zaman söylüyoruz, bu ülkenin finansal kaynaklarını ve ekonomisini yönetenler bu krizin tek sorumlularıdır. Öyle içerde, dışarda dış mihraklar aramanın bir manası yoktur. Öyle bile olsa o mihrakları bu milletin başına bela eden yine bu iktidardır. Buradan doğacak hiçbir mağduriyeti emekçiler kabul etmeyecektir. Ama Türkiye muhalefeti sürekli faşizan devlet politikaları ile bastırılıp, susturulmaya çalışıldığı için krize karşı şimdilik güçlü bir itiraz söz konusu değil. Ama yerel seçimlerden hemen sonra krizin yıkıcı sonuçları ortaya çıkacak ve bizler de kendi üzerimize düşen sorumluluğu en iyi şekilde yapacağız.
Bildiğiniz gibi yerel seçimler yaklaşıyor. Parti olarak tavrınız nedir?
Hem neoliberal saldırılar karşısında hem de faşizmin kurumsallaşması karşısında bu yerel seçimlerin demokrasi güçleri açısından yeni bir moral, motivasyon ve güç olduğu bilinciyle her alanda çalışmalarımız sürüyor.
Mart sonunda gerçekleşecek seçimler yerel seçim olmaktan öte bir anlam taşıyor. Rejim açısından seçimler, kurmuş oldukları tek adam diktatörlüğünün toplumsal onayını sağlamak için bir fırsat olarak değerlendirilmek isteniyor. İktidarın toplumu kutuplaştıran politikaları sonucu yerel seçimden ziyade bir referandum ya da genel seçim havası var. Biz bu seçimlerde halkın iradesinin zorla gasp edildiği yerlerde, kayyum atanmış yerlerde, halkın iradesinin yeniden tesis edilmesinin temel görev olduğu düşünmekteyiz. Batıda ise başta İstanbul olmak üzere kentleri, ormanları, parkları, denizleri yok eden yandaş sermayeye peşkeş çeken, rejimin ve aynı zamanda faşizmin geriletilmesinin temel görev olduğunu düşünüyoruz. AKP-MHP faşist bloğunun dışında kalan bütün siyasi partilerin bu amaç temelinde birleşmeleri gerektiğini düşünüyoruz. İster açık, ister örtük ama halkın kendi arasında bir ittifak yapacağına inanıyoruz. Bu ittifak zemininin kurulması, güçlenmesi için de bizler SYKP olarak üzerimize düşen her şeyi layıkıyla yapmaya gayret edeceğiz. Örgütlü olduğumuz bütün illerde, en geniş demokrasi cephesinin kurulması, hem neoliberal saldırılar karşısında hem de faşizmin kurumsallaşması karşısında bu yerel seçimlerin demokrasi güçleri açısından yeni bir moral, motivasyon ve güç olduğu bilinciyle çalışmalarımızı sürdürüyoruz.