Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaklaşık otuz yılı aşkındır süren Artsakh (Dağlık Karabağ) gerilimi, bir kez daha askeri çatışma halini aldı. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in “Artsakh’da sadece 120 bin Ermeni yaşıyor. Bunlar ya bizim varlığımızı ve egemenliğimizi kabul ederler, ya da yok ederiz. Biz buraya kendi vatandaşlarımızı getirip yerleştireceğiz” açıklaması, gerçekleşmekte olan işgal ve ilhakın açık ilanı aslında.
Ukrayna-Rusya savaşının yarattığı uluslararası boşluktan yararlanan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin tam desteğini alan Azerbaycan devletinin orduları, 19 Eylül 2023 günü Artsakh’a bir kara operasyonu başlattı.
Artsakh halkı kendisinden niceliksel ve niteliksel olarak kat be kat üstün olan Azerbaycan Ordusu’nun Aralık 2022’den beri bölgede uyguladığı kuşatmaya karşı direnmeye çalışıyordu. Ancak başlatılan askeri operasyon ve bu saldırıya karşı uluslararası kamuoyunun sessizliği Artsahk halkını Azerbaycan’ın işgal ve ilhakını kabul etmek zorunda bıraktı.
Artsahk kadim Ermeni coğrafyasıdır
Artsahk bölgesi kadim Ermeni coğrafyasına ait bir bölgedir. Tarihin bilinen son 2500 yıllık döneminde bölgenin nüfusunun ezici çoğunluğu Ermenilerden oluşmaktadır. Su anda da nüfusunun yüzde doksanından fazlasını Ermeniler teşkil ediyor. Bölgede Ermeni tarihsel kültür mirasının önemli yapıları olan manastırlar, kiliseler ve Ermenice haçkar olarak adlandırılan anıtsal taşların yoğunluğu göze çarpıyor. Bölge, 1923 yılında uzun süren çatışmalı sürecin sonucunda o dönemki Sovyet lider Stalin’in Türkiye’yi kendi safında tutma politikası bağlamında otonom olma koşuluyla Azerbaycan’a bırakıldı. Ancak tüm Sovyet dönemi boyunca bölgenin Ermenileri Sovyet yönetiminin bu kararına karşı tepkili oldular ve Azeri yöneticilerin Ermenilerin kendi dil ve kültürel haklarının ve iktisadi anlamda gelişimine mani olduklarını dönemin Sovyet yöneticilerine sık sık ilettiler. Sovyetlerin dağılma sürecine girdiği 1988-91 yılları arasında da halkın ezici çoğunluğu Ermenistan’a bağlanma yönünde hareket etti. Gelinen son aşamada da bölge halkı her ne kadar uluslararası anlaşmalar tarafından tanınmasa da kendi özerk cumhuriyetlerinde yaşamak istiyorlar. Azeri devletine ilhak olunduktan sonra bölgede yaşayan Ermenilerin en temel yaşama hakkından, dilsel, kültürel haklarına kadar tanınma olacağına dair bir teminatın bu kadar çatışmalı bir süreçten sonra bir nevi diktatörlükle yönetilen Azerbaycan devleti tarafından sağlanamayacağına dair derin kuşkuların halk arasında yaygın olması da unutulmaması gereken bir gerçektir.
Ermeni düşmanlığına son!
Türkiye devletinin yöneticileri, iktidarı ve muhalefetiyle ve de anaakım medyasıyla ne yazık ki bu gerçekleri tamamen görmezden geldiği gibi, tam koro halinde Azerbaycan’ın tarafını tutuyor ve Ermeniler Azerilere karşı her türlü haksız girişimde bulunan tarafmış gibi genel kamuoyuna lanse ediliyor. Bir de buna ilaveten, yazılı ve görsel medya, Ermenilerin sadece Ermenistan’da ya da Dağlık Karabağ’da yaşayan bir halk olmadığı, Türkiye coğrafyasının en kadim halklarından biri olduğu ve hatta Türkler’den çok daha önce bu coğrafyada yaşadığı gerçeğini görmezden gelerek, “Ermeniler teslim oldu”, gibi ifadeler kullanarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Ermenilerin de ötekileştirilmeye maruz kalmasına neden oluyor.
Yaşanan eşitsiz ve uluslararası vicdanın kör kalmayı tercih ettiği savaşta Artsahk halkı ilhakı kabul etmek mecburiyetinde kalsa da Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye arasındaki gerilim ve çatışma potansiyeli tüm boyutlarıyla varlığını korumaktadır.
İnsan hakları ve savaş suçları konusunda kendi çıkarlarına göre hareket ettiklerini çok iyi bildiğimiz emperyalist güçlerin bu gerilimde çözüm gücü olamayacağının farkındayız. Esasında halklar arasında hiçbir sorun olmamasına karşın devletler arasındaki işgal, savaş, çatışma ve gerilimi durdurmanın yolu halkların barış, kardeşlik ve eşitlik içerisinde yaşayabileceğine inananların seslerini yükseltmesinden geçmektedir.
Şimdi başta bu coğrafyanın halkları olmak üzere dünyanın tüm ilerici, demokrat kesimlerinin, Ermeni, Azeri, Türk halklarının yüzyıllardır bu coğrafyanın komşu ve kardeş halkları olduğu gerçeğini haykırma ve yaygınlaştırma zamanıdır. Silahlı çatışmalar, savaşlar sadece bir avuç silah üreticisine ve devranlarını devam ettirmek isteyen sermaye ve yönetici kesimlere yaramakta.
Bu gerilimin en büyük tetikleyicisi olan Türkiye’de yaşayan halklara, her üç halkın bu coğrafyanın kadim halkları olduğunu cesaretle ve açıklıkla anlatmalı, savaş tamtamları çalanlara karşı barışın sesini yükseltmeliyiz.
Azeri, Ermeni, Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Rum, Arap, Süryani halkları bu coğrafyayı bir halklar bahçesine çevirebilir. Yeter ki barış isteyenler, eşitlik ve özgür bir gelecek isteyenler olarak savaş isteyenlerden daha cesur olmak ve birlikte davranmak zorunda olduğumuzun farkındalığıyla davranalım.
Artsahk’ın işgaline ve ilhakına hayır!
Yaşasın halkların kardeşliği ve eşit özgür birlikteliği!
Kahrolsun savaş kışkırtıcı kapitalistler ve emperyalistler!
SOSYALİST YENİDEN KURULUŞ PARTİSİ (SYKP)
MERKEZ YÜRÜTME KURULU