Yine emekten yana esmeyen o hırçın rüzgardan nasibimizi alarak, mücadelemizi kuşanıp karşılıyoruz 1 Mayıs’ı. Rüzgar da cinsiyetçi esiyor ki kadın emeği iki kere değer kaybediyor. Burjuvazinin, kadınları sadece kadın oldukları için düşük ücrete çalıştırdığı, sadece kadın olduğu için işe bile almadığı yetmiyormuş gibi erkekler de evde kadınların emeğini yok sayıyor. Ücretli iş, sosyal yurttaşlık hak ve imkanlarından yararlanmanın temel koşulu sayılırken kadınlar, sırtlarına yüklenen karşılıksız emek yükü sebebiyle ya yurttaş bile sayılmıyor ya da ancak kadınlık rolleri ile uyumlu iş ve statülerde çalışabiliyor. Kadınların, yurttaş sayılmama koşulu, ‘kiralık işçi’ kavramının emek piyasasına girmesi ve Özel İstihdam Büroları ile de pekiştiriliyor. Geçici iş ilişkisi kurma ve evden çalışmayı yasalaştırma amacıyla hazırlanan İş Kanunu, bu bürolar aracılığı ile kadınları, kiralanacak ve ömürleri boyunca büyük ihtimalle kısa süreli, düşük ücretli, geçici, sendikasız, esnek ve güvencesiz iş ilişkisine mahkum edecek yasalar hazırlıyor. Kadınlara yönelik çıkarılan yasa paketlerinin amacının kadın istihdamını arttırmak olmadığını, aksine kadın emeği sömürüsünü katmerlediğini, kadına özgürlük alanını açmadığı gibi iş yükünü arttırdığını hali pür melalimizden gayet iyi biliyoruz. Kadınlar aleyhine örgütlenen, ayrımcılığı ve cinsiyetçiliği körükleyen iş gücü piyasası, kadın istihdamını arttırarak gerçek(makbul) işçi saymadığı ve gelirini ikincil olarak gördüğü kadınlar ile düşük ücret verebileceği bir işçi kitlesi kazanıyor. Aynı zamanda erkek egemen hükümet, sosyal yardım politikaları ile kadınları güçlendirmeyerek aksine ev içindeki erkek baskısı ve ekonomik şiddete mahkum ederek kadınlarla kurduğu ucuz iş gücünü sağlamlaştırıyor. Evdeki emek, beden ve kişilik sömürüsü yetmiyormuş gibi işyerlerinde de kadınlara yönelik farklı şiddet türlerinin (fiziksel-psikolojik şiddet, mobbing, cinsel taciz) yaşanması emeğinin yanında kişiliğini ve bedenini de sömürmeyi kendinde hak gören sermayenin eril yüzünü gözler önüne seriyor. Tüm bunlarla birlikte giderek artan faşizm koşulları, ülkenin içinde bulunduğu savaş ortamı, işsizliği ve yoksulluğu derinleştiriyor, yarattığı psikolojik ve maddi yıkım ile yine en çok kadınları etkiliyor. Devletin Kürdistan’da sürdürdüğü savaş politikası ve sermayenin de çıkarına hizmet eden bu durum, Kürt kadınlarının ırksal,sınıfsal ve bedensel sömürü biçimlerini en keskin şekliyle yaşamasına neden oluyor. Savaş koşulları sebebiyle göçe itilen göçmen kadınlar, seks ticaretinde kullanıldıkları yetmiyormuş gibi AKP hükümetinin göçmenlere yönelik politik tutumunun neticesi olarak emek piyasasında daha güvencesiz, düşük ücretli ve niteliksiz emek kapsamındaki işlerde çalıştırılıyor. Diğer yandan sermayenin hissedarları, erkek olmayan herkese düşman politikalarını, özellikle LGBTİ’lere yönelterek her türden ayrımcılık ve şiddet ile yüz yüze normalleştiriyor. Tüm bu ayrımcı, cinsiyetçi iş gücü piyasasına karşı biz kadınlar, bizi yıkmaya çalışan o hırçın rüzgarı, ataerkinin işbirliği yaptığı sermayenin ensesinde daha keskin hissettirene dek mücadeleye devam edeceğiz.
SYKP Kadın Meclisi