Göçmen Komisyonumuz son günlerde mülteci ve göçmenlere yönelik nefret söylemleri ve yükselen ırkçılığa dair yazılı açıklamada bulundu.
Açıklamada, ekonomik ve sosyal sorunların sebebinin mülteciler değil iktidar olduğunun altı çizilirken medya ve muhalefet siyasetçilerine de mültecilerle ilgili düşmanlaştırıcı tavırdan vazgeçmeleri yönünde çağrıda bulunuldu.
Göçmenlerle sınıf dayanışması kurulması gerektiği ifade edilirken “Sınırsız, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için tüm ezilenlerle birlikte mücadele etmek bu sorunun tek çözümüdür.” denildi.
Açıklamanın tamamı şöyle:
Sınırsız, Sınıfsız, Sömürüsüz Bir Dünya İçin: Göçmenlere Karşı Değil Göçmenlerle Birlikte
Son günlerde göçmenlere/mültecilere yönelik ırkçı ayrımcı tutumlar ve nefret söylemleri yaygınlaştı.
Özellikle bayram tatilini bahane ederek, planlı biçimde kabartılan yabancı düşmanlığının hangi kapıları aralama riski olduğunu Altındağ’dan, Güzelbahçe’den görmek gerek. Çünkü nefret ve düşmanlık dili nefret cinayetlerinin kökeninde.
Irkçı söylemlerin Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarına ve ardından Şengal’e yapılan askeri operasyonlar sonrası hızla yaygınlaşmaya başlaması manidar. Zira iktidar, her sıkıştığında yaptığı gibi Kürt coğrafyasına savaş götürürken ülke içinde de kazanı kaynatmakta.
SYKP Göçmen Komisyonu olarak ırkçılığın normalleşmesine, yabancı düşmanlığının yaygınlaştırılmasına, göç hakkının siyasi malzeme haline getirilmesine karşı itirazımız var.
Tüm Topluma Sesleniyoruz: Sorunların Sebebi Göçmenler Değil İktidardır
Yabancı düşmanlığı, ırkçılık, milliyetçilik ve nefret dilini bırakın. Ekmeğimiz, göçmenler yüzünden değil, patronların kar hırsı sebebiyle azalıyor! Her birimizin, çocuklarımızın dahi günün birinde ihtiyaç duyabileceği göç hakkını ve birlikte yaşama zeminlerini zedelemeyin!
Göçmen düşmanlığı aynı zamanda sınıf düşmanlığıdır da! Sadece bayram günü görmüyoruz aslında göçmenleri. Parklara bakın, çocuklarınızın yanında göçmen bakıcıları bulacaksınız. İnşaatlara bakın, orada göçmen işçileri bulacaksınız. İşçilerin ölüm istatistiklerine bakın, orada görünmesini istemedikleri göçmen işçilerin isimleri, temsil edilmesin istedikleri yerli işçilerle birlikte yazıyor. Çocuk istismarının ortaya çıktığı hastanelere bakın, göçmen çocukların kendi çocuklarını doğurduğunu göreceksiniz. Fabrikalara bakın, çay molasında yan yana, direnişte bir arada göreceksiniz. Elinizdeki meyveye bakın, topraktan tezgaha her aşamasında göçmen emeğini göreceksiniz. Büyük şirketlerin mühendislik departmanlarına bakın, sermayenin ulusal sınırları yıkıp geçtiği her yerde olduğu gibi, göçmen mühendislerin uzun saatler ve daha düşük ücretlerle orada olduğunu göreceksiniz.
Göçmenler her yerde! Onlar sınıfdaşımız ve yoksulluğumuzun ortağıdır, göçmenlerle sınıf dayanışmasını kurun, gözmeden gelmeyin! Her gün Meclis’ten, gazetelerden TV’lerden yükselen seslerle, sokaklarda karşılaştıkları tutumlarla ırkçılıkla yüz yüze geliyorlar. İnsanca yaşam olanaklarının önüne geçmeyin. Dayanışmayı, diyaloğu, birlikte mücadeleyi büyütün!
Medyada “Araplar” şeklinde kategorize edilerek suçla ilişkilendirilme ve hedef gösterilmesi çok tanıdık. Yıllarca Almanya’da Türkiyeliler’in maruz kaldığı ırkçılığı bugün mahallelerimizde yaşıyoruz. Suriyeli, Afganistanlı, Pakistanlılar’ı suçla ilişkilendiren hedef alan sosyal medya içerikleri yaygınlaştırılırken, suçun aslında cezalandırılmadığını da görüyoruz. Zira suç bireyseldir, suçun iktidarın kendini gerçekleştirme biçimi olduğunu unutmamalıyız. Bu süreç ise, hayatımızı güvenli kılmıyor, ırkçılıkla bezeli cümleler kuruldukça, yüzlerce yıldır birlikte yaşadığımız Arap halkının da aşağılandığının, ötekileştirildiğinin farkına varın. Irkçılık ve zorbalık kimseye güvende yaşama imkanı vermez, çeteler dışında.
Mültecilerin geri gönderilmesi de yaşam hakkı da uluslararası sözleşmelere bağlıdır. Türkiye’nin bir göç politikasının olmaması, göçmenlerin çok kötü şartlarda, yüksek kiralar ve düşük ücretlerle yaşatılması, yerlilerin de yaşam şartlarını kötüleştiriyor ve ağırlaştırıyor. Ancak göçmenler istemiyor yüksek kiraları, düşük ücretleri göçmenler teklif etmiyor. “Git” denilen Ermeniler’in topraklarından evlerinden sürülmesinin utancını, köyleri yakılan Kürtler’in yerinden edilmesinin acılarını her gün bir daha yaşarken, göçmenlere “Git” demenin sonuçlarını biliyoruz: Almanya’da Hanau’dan, yası tutulamayan kayıplardan biliyoruz!
Göç etmek bir tercih de olabilir zorunluluk da. İnsanlık tarihi göçler tarihi aslında. Kimse kimseye bir ülkenin sahibi ve o ülkenin misafiri muamelesi yapamaz. Bir ülkede yaşamanın yasal statüleri vardır ve bunlar da çoğu kez hem sınıfsal hem de ırksal saiklerle belirlenmiştir. Bu ülkenin bir yerli grubunun kendine ülkenin sahibi dediği andan itibaren, ırkçılığın, sömürgeciliğin, Nazizm’in karanlık tarihi orada büyümeye başlar. Bu tarihin bugün en karanlık taşıyıcısı Zafer Partisi, dünyanın geri kalanında da yükselen sağ radikal ırkçıların söylemlerini ithal ederek, kadın düşmanlığı, göçmen düşmanlığı ve işçi düşmanlığını aynı anda yapıyor. Tarih bize yeterince ipucu vererek, bu insanlık dışı propagandanın gideceği yeri gösteriyor. Dahası tüm siyaseti de belirler duruma gelmiş olması, faşizmin kurumsallaşmasında yeni bir aşamayı da işaret ediyor.
Göçmenleri homojen bir kitle olarak görmeyi bırakın. Tüm göçmenlerin savaştığını, cihatçı olduğunu söylemek, savaşta parmağı olduğunu düşünmek ırkçı saikleri olan bir genellemedir, önyargıdır. Aralarında savaştan zenginleşenler, fiziki olarak savaşanlar, AKP ile savaş ortaklığında bulunanlar ya da “savaş destekçileri” olduğu gibi büyük çoğunluğunun kendi ülkelerinde de ezilenlerden, işçi sınıfı üyeleri olduğu ortadadır. “Ayıklamak, ayırt etmek veya cezalandırmak” ise öncelikli olarak kamunun değil iktidarın görevidir.
Dinlenme ve eğlenme hakkı ırklara bağlanamaz, her insanın hakkıdır, göçmenlerin sadece köle gibi çalışıp evlerinden çıkmamasını istemek açıkça işçi düşmanlığıdır, ırkçılıktır.
İktidarın hedef şaşırtmasına teslim olmayın! Ekonomik krizin, işsizliğin, kira artışlarının, şiddetin, cinsiyetçiliğin, dinci gericiliğin sebebi göçmenler değil iktidardır! Kayıtsız ve güvencesiz göçmen emeğini kullanarak genel emeği ucuzlatan patronlardır! Öfkenin yöneltilmesi gerekenler göçmenler değil koltuk bekasıyla sömürge niyetleriyle saldırganlaşan iktidar ve ortaklarıdır!
Kadın düşmanlığının, cinsiyetçiliğin, erilliğin, istismarın, homofobinin ırkla ilgisi yoktur, kadın haklarını savunurken göçmen haklarını kenara bırakmayın; göçmenlerin cinsiyetçiliğiyle de mücadele edilmeli!
Dün mültecileri “Kapılardan salma” tehdidi olarak kullanan iktidar bugün aynı mültecileri muhalefet karşısında, toplumu şovenist zeminlere çekmek ve siyasi atmosferi kendi lehine şekillendirmek için kullanıyor. Şovenizmin yaygınlaşmasına ve iktidarın kaos atmosferiyle yönetme arzusuna izin vermeyin!
Gazetecilere Sesleniyoruz: Nefret Dilini Yaygınlaştırmayın
Birlikte yaşadığımız göçmenlere/mültecilere karşı toplumu kışkırtan, galeyana getiren, “istila” gibi canavarlaştırıcı, “Mülteci akını, işgal ettiler” gibi düşmanlaştırıcı söylemlerden vazgeçin.
Kaçak, kayıtsız gibi suçu/illegalliği çağrıştıran, yargılayıcı, hedef gösteren ifadeler yerine en azından nötr olun, mülteci ya da göçmen ifadelerini kullanın.
Devlet hizmetleri sadece göçmenlere yapılıyormuş, tüm kurumlar göçmenlerin emrine amadeymiş gibi lanse etmeyi bırakın. Bu bir lütuf değil; zaten bunu yapmak için AB ülkelerinden tehditle milyonlarca Euro alan iktidar, göçmenlerin bu haklardan yararlanmasını sağlamak zorunda.
Göçten bağımsız işlenen suç yokmuş gibi, kadınları sadece göçmenler taciz ediyormuş gibi ya da suça itilmenin toplumsal kökenini yok sayarak haber yapmaktan geri durun.
Göçmenleri “sorun” olarak göstermekten vazgeçin, sorun savaş ve ekonomik krizdir, çözümü de birlikte mücadele etmektedir.
Toplumsal barışı ve insan haklarını zedeleyen düşmanlaştırıcı haber dilini bırakın. Ülkelerine AKP’nin götürdüğü savaşın sonuçlarıyla yüzleştiğimizi unutmayın.
Göç olgusunu tek taraflı, duygusal zeminlerde değil özneleriyle, gerçek ve nesnel zeminlerde tartıştırın.
Bir insan hakkı olan iltica/göç etme hakkının hiçbir koşul altında kimsenin talebiyle rafa kaldırılamayacağının farkına varın.
Muhalefet Siyasetçilerine Sesleniyoruz: Göçmenleri Muhalefet Malzemesi Yapmayın
AKP-MHP iktidarının göçmenleri ve göçmen emeğini hem içeride hem dışarıda bir kontrol aracı, dizayn yöntemi olarak kullandığını unutmayın. Yaklaşan seçimlere hazırlık adına şoven saldırganlığı ve karmaşa atmosferini köpürttüğünü görün. Yıllar önce kendi yarattığı insani krizden bir fırsat yakaladığını ve bugün meyvesini yemesine izin verdiğinizi anlayın. Göç sorununun göçmenlerle ilgili değil “şartlı kabul” gibi bulanık olan göç politikasızlığı ile ilgili olduğunu görün.
Göçmenleri muhalefet malzemesi yaparak, “toplumsal dokuyu bozuyorlar” diyerek; AKP’ye oy deposu olduklarını varsayarak ya da laiklik kisvesi altında göçmenleri geri göndermeyle tehdit etmeyi, ırkçılığı körüklemeyi bırakın.
Önce savaş tezkerelerine “Hayır” demeyi öğrenin!
Önce “Evet” dediğiniz tezkerenin sonuçlarıyla yüzleşin, suç bastırmayı bırakın!
Önce ırkçılığın insanlık suçu olduğunu anlayın!
Önce göçün insan hakkı olduğunu okuyun!
Önce göçmenlere kulak verin!
Sola, Sosyalistlere, Devrimcilere Sesleniyoruz: Birlikte Mücadeleyi Kuralım
Göçmenlere yönelen öfkenin önünde barikat olmalıyız. Öfkeyi asıl sahibine, iktidara yöneltmek için daha fazla örgütlenmeli, sorunun temel sebebini propagandalarımızda deşifre etmeli, göçmenlerle de ortak mücadeleyi geliştirmeliyiz. Göçmenlerin örgütsüz ve cılız seslerine ses olmalı, var olan öz-örgütleriyle, sivil toplum kuruluşlarıyla, sendikalarıyla dayanışmayı kuvvetlendirmeliyiz. Güncel görevlerimize “ırkçılıkla, zenofobiyle aktif mücadeleyi” eklemeliyiz. Katmerli sömürüye uğrayan göçmen emekçilerle sınıf kardeşliğini geliştirmeliyiz. “Sınırsız, sınıfsız, sömürüsüz dünya” propagandasını büyütmeliyiz.
Sınırsız, Sınıfsız, Sömürüsüz Bir Dünya İçin
Kapitalist/emperyalist saldırganlık insanlığı tehdit ettiği sürece göç günlük yaşamın bir parçası olarak kalacak. Göçmenler göç edecekler; Suriye’den Türkiye’ye veya Ukrayna’dan Polonya’ya; geride bıraktıkları koşulları iyileşmediği sürece de kalacaklar. Zorla geri göndermek ise hiçbir sorunu çözmeyeceği gibi yeni insanlık dramlarına yol açacak.
Dünya bir çoklu krizler çağında, ekonomik, siyasi, ekolojik ve insani krizler… Kapitalizmin yaratmadığı tek sorun yok, göç sorunu da bunun bir sonucu. Kapitalist barbarlık güç buldukça yeni göç dalgaları, yeni krizler, ırkçı saldırılar olacaktır. Önündeki tek engel ise kapitalist/emperyalist düzeni yıkacak olan birleşmiş ezilenler ve emekçilerdir.
Göçmenlere yönelen öfkenin önüne geçmenin, kapitalizme karşı mücadeleyi göçmenlerle birlikte kurmanın yolları aranmalıdır. Sınırsız, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için tüm ezilenlerle birlikte mücadele etmek bu sorunun tek çözümüdür.
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi Göçmen Komisyonu