Merkez Yürütme Kurulumuz Rusya ve Ukrayna arasında başlayan savaşa dair yazılı açıklamada bulundu.
Ukrayna’nın bir taraftan batı emperyalizmi, ABD ve NATO’nun; diğer taraftan yeni yükselen küresel hegemonik aktörler Çin ve Rusya’nın arasındaki yeniden paylaşım ve jeopolitik çıkar çatışmaları alanına dönüştürüldüğünün altı çizilen açıklamada savaşın Rusya’nın “Rusya İmparatorluğunu ihya etmeyi hedefleyen, yayılmacı bir devlet olduğu, bugün Ukrayna’da başlattığı savaşın da bir savunma savaşı değil, etki alanını genişletmeye dönük saldırı savaşı” olduğu ifade edildi.
Açıklamada partimizin halkların kendi kaderlerini tayin hakkını, halklar arasında kardeşliği ve barışı ikircimsiz biçimde savunduğumuz hatırlatılırken “Emperyalist ve hegemonyacı savaşları, bu savaşların taraflarını şiddetle kınadığımızı ilan ediyor, Ukrayna proletaryasının ve ezilen halklarının sırtlarındaki sömürgenleri yere çalma, doğudan ve batıdan emperyalist ve yayılmacı kuşatmayı kırma mücadelelerinin yanında olduğumuzu duyuruyoruz.” ifadeleri kullanıldı.
Türkiye’nin de silah satışından, kışkırtıcı ve savaş yanlısı dış politikadan vazgeçmesinin gerekliliğinin altı çizilen, “NATO ve askeri ittifaklar dağıtılmalıdır, Hegemonya savaşlarına, işgale hayır!” denilen açıklamanın tamamı şöyle:
Ukrayna’da Batı/Nato ve Rusya’nın Yayılmacılığına ve Hegemonya Savaşlarına Hayır
Son haftalarda Ukrayna etrafında hızla tırmanan uluslararası askeri ve politik gerginlik, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, 21 Şubat günü Ukrayna’nın doğusunda Rus etnik kimlikli nüfusun ağırlıklı olduğu Donetsk ve Logansk bölgelerinde (oblast’lar) daha önce ilan edilen “halk cumhuriyetleri”ni tanıma ve bu bölgelere “barış gücü” gönderme kararını imzalamasıyla bir üst düzeye sıçradı. Putin’in kararı, kısa sürede Duma’nın üst kanadı tarafından onaylandı ve Rus askerleri resmen bu iki bölgeye giriş yaptı. Putin, tanıma kararını açıkladığı konuşmasında Donetsk ve Logansk’ın tamamında hak iddia etmekle yetinmeyip Ukrayna devletinin ve ülkesinin meşruiyetini tartışmaya açtı.
24 Şubat sabahı ise Rusya silahlı kuvvetlerinin Ukrayna ordusunun bütününe ve altyapısına karşı başlattığı sistematik saldırıyla gerilim açık savaşa dönüştü. Rusya ordusu, Donetsk ve Logansk’ın isyancı güçlerin kontrol ettiği bölgelerinin ötesine geçip bu oblastların tümünü ele geçirmeye yönelik saldırıya geçti ve buralardaki Ukrayna askeri güçleriyle çatışmaya girdi.
ABD ve NATO’dan yapılan en üst düzey açıklamalarla Rusya’nın iki “halk cumhuriyeti”ni tanıma kararının kabul edilmeyeceği ve Rusya’ya yönelik yaptırımların uygulamaya konacağı, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün savunulacağı ve bu ülkeye silah dahil her türlü desteğin verileceği ilan edildi. Ukrayna başbakanı Zelenski de Donetsk ve Logansk bölgelerinin Ukrayna’nın ayrılmaz bir parçası olduğu görüşünü yineledi, Rusya’nın kararını tanımadıklarını ve Rusya’ya karşı ülkelerini savunacaklarını açıkladı.
Sovyetler Birliği’nin çöküşünün sonuçları
Ukrayna’da bugün yaşananlar, esas olarak Sovyetler Birliği’nin 1991’de resmen çöküşünün ardından Sovyet cumhuriyetlerinin bağımsızlığını kazanmasıyla başlayan gelişmelerin bir sonucu.
ABD, iki kutuplu dünyanın bir kutbunun tarih sahnesinden çekilmesiyle dünyanın tek hakimi durumuna gelmiş, stratejisini yeni küresel güçlerin ortaya çıkmasını engelleme hedefine göre yeniden oluşturmuştu. Sovyetler Birliği’nin mirasçısı olan Rusya Federasyonu, bir yandan hızlı biçimde kapitalistleştirilirken, diğer yandan yeniden bir küresel güç olarak ortaya çıkmasının önüne bariyerler konuyordu: Eski Sovyet cumhuriyeti, yeni bağımsız devletler kapitalist merkezlerce kontrol altına alınmaya çalışılıyor, Doğu Avrupa ülkeleri hızlı biçimde Batı kapitalizmine entegre ediliyordu.
2. Dünya savaşı sonrasında ortaya çıkan reel sosyalist ülkelere ve “komünizm tehlikesi”ne karşı kurulan NATO, 1991 sonrasında karşısındaki Varşova Paktı kendisini dağıttığı halde ve sözde “komünizm tehdidi” ortadan kalkmışken varlığını devam ettirdi. Dahası, Doğu Avrupa ülkelerinin tamamını ve 3 Baltık ülkesini içine alarak Rusya’yı Batıdan kuşattı. ABD/NATO merkezli Batı emperyalizmi eski Sovyet cumhuriyetlerinde desteklediği “renkli devrimler” yoluyla Rusya’nın bu ülkelerdeki etkisini kırmaya ve onu güneyden de kuşatmaya çalıştı.
Batının bölgeye müdahaleleri: “Renkli devrimler”
2004’teki Turuncu Devrim’den sonra yeniden Rusya yanlısı partiler tarafından yönetilen Ukrayna’da 2014 yılında ABD ve Avrupa ülkelerinin desteğiyle kanlı bir darbe gerçekleşti. Ukraynalı faşist-milliyetçilerin önemli bir rol oynadığı darbe sonrasında ülkenin nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sini oluşturan Ruslara yönelik baskı ve şiddet arttı, Rusça yasaklandı. Bunun üzerine ülkenin doğusundaki, Rus nüfusun ağırlıklı olduğu Donetsk ve Lugansk oblastlarında silahlı ayaklanmalar oldu ve “halk cumhuriyetleri” kuruldu. Aynı yıl içinde Rusya, Karadeniz’deki Rus Donanmasını barındıran Azak Denizine hakim konumdaki Kırım özerk cumhuriyetini işgal etti, yapılan “referandum”un ardından da burayı ilhak etti.
Bu olayların da hızlandırıcı etkisiyle Rusya’ya karşı Atlantik İttifakı’nın koruma kalkanına sığınmak isteyen Ukrayna egemen sınıfı Batıya daha da fazla yanaşırken, ABD ve Batılı kapitalist ülkeler Ukrayna’yı Rusya’nın önünü kesmek amacıyla kışkırttılar ve silahlandırdılar. Bu kervana Türkiye de İHA’lar ve SİHA’larla katıldı.
Ukrayna: Küresel hegemonik güçlerin çatışma alanı
Boris Yeltsin’in devlet başkanlığı döneminde kapitalistleşme sürecini çok ağır toplumsal travmalarla tamamlayan Rusya, Yeltsin’in yerini bıraktığı Vladimir Putin’in yönetimi altında toparlandı, özgüvenini kazandı ve bir küresel güç ve emperyal bir ülke haline geldi. ABD’nin öncelikli hedef olarak gördüğü Çin’le ittifak kuran Rusya, bir yandan Çarlık döneminin sömürgeleri ve eski Sovyet cumhuriyetleri olan ülkelerde yeniden egemenliğini kurmaya yöneldi, diğer yandan dünyada ABD ile hegemonya mücadelesine girdi.
Ukrayna, küresel düzeyde hegemonyasını korumak isteyen ABD ve NATO ile yeni yükselen küresel hegemonik aktörler olan Çin ve Rusya Federasyonu arasındaki yeniden paylaşım ve jeopolitik çıkar çatışmalarının alanına dönüştü. Ukrayna’da yaşananlar ve yaşanacaklar ancak bu denklem içinde anlamlandırılabilir.
Ayrılma hakkı
SYKP olarak öncelikle, Ukrayna’da yaşayan Rus etnik kimlikli nüfusa yönelik NATO/Batı destekli faşistlerin saldırıları, Ukrayna devletinin Rus kimliğini baskı altına alan ve Rusça’yı yasaklayan politika ve uygulamalarını kınıyoruz. Programımızda açıkça yazdığı gibi, millet ve milliyetlerin yanı sıra herhangi bir siyasal birimin (özerk bölge, cumhuriyet vb) kendi kaderlerini tayin hakkını ve bunların siyasal olarak bağlı oldukları devletlerden ayrılma haklarını ikircimsiz biçimde savunuyor, bu bağlamda Ukrayna’daki Rusların kendi siyasal iradelerini (özerklik, bağımsızlık ve başka bir devletle birleşme şeklinde) kullanmalarını meşru görüyoruz.
Bununla birlikte, tarih içinde büyük ölçüde devletlerin sürgün, soykırım, iskan vb politikalarının, kısmen de ekonomik-politik-dinsel vb nedenlerle yaşanan nüfus kaymalarının sonucunda milletler, milliyetler, etnik grupların iç içe geçtiği, bu toplulukların tarihsel yerleşim alanlarının demografik yapılarının değiştiği, bu konunun politik-ekonomik-kültürel-dinsel faktörlerin etkileşimiyle son derece karmaşık bir nüfus yapısı ortaya çıkardığı gerçeğini de görmezden gelmek mümkün değildir.
SYKP olarak halkların iradesine saygı duyar ve desteklerken; emperyalist veya bölgesel yayılmacı devletlerin emperyal planlarına “kendi kaderini tayin hakkı”, “insan hakları”, “insanlığa karşı işlenmiş suçların cezalandırılması” vb tartışmasız biçimde savunmamız gereken konuları alet ettiği gerçeğini de göz ardı edemeyiz.
Nitekim Putin Rusyası, Ukrayna’da “kendi kaderini tayin hakkı”nı Ukrayna’yı kendi çıkarlarına uygun olarak şekillendirmenin bir aracı olarak kullanıyor. Ancak aynı Rusya, kendisinden ayrılmak isteyen Çeçenya’da katliamlar yaparak bu talebi şiddetle bastırabildi. Yine aynı Rusya, Federasyon içindeki özerk bölge ve cumhuriyetlerin yetkilerini, merkezin lehine sistematik olarak budamaya devam ediyor.
Putin’in Lenin düşmanlığı ve Büyük Rus şovenizmi
Ayrıca Putin, 21 Şubat’ta Ukrayna’ya ilişkin yaptığı Lenin’e, komünizme olan nefretini ve Büyük Rus Şovenizmini açığa vurduğu konuşmada, Ukrayna’da yaşayan Rusların haklarını savunur görünürken, Ukrayna ulusunun varlığını ve tarihsel haklarını, hatta Ukrayna ülkesinin ve devletinin meşruiyetini açıkça reddetti. Ukrayna coğrafyasını “tarihsel ilgi alanı” olarak ilan ederek olası işgal hareketlerine ideolojik zemin oluşturdu. Bunun, Türkiye’nin Ortadoğu’daki ve Balkanlardaki ülkelerin toprakları üzerinde hak iddia etmesinden; Kıbrıs’ın kuzeyini işgal etmesi ve -fırsatını bulursa- ilhak etmeye hazır beklemesinden, özellikle de Kürdistan coğrafyasını “Türk yurdu” olarak ilan etmesinden farklı bir tarafı yoktur.
Başını ABD’nin çektiği, Britanya’nın önemli bir rol oynadığı Batı emperyalizminin ve onun askeri gücü NATO’nun dünya halklarına yaşattığı sömürü, katliam, işgal, savaşlar vb suçların listesini çıkarmak dahi güçtür. NATO’nun da dayandığı Atlantik İttifakı, Ukrayna egemen sınıflarını ve devletini Rusya’yı kuşatmak için kullanmış, kışkırtmış ve bugün Rusya’nın saldırısı karşısında ortada bırakmıştır.
Savunma değil saldırı savaşı
Ancak bütün bunlar, Rusya’nın da küresel hegemonik bir güç olma amacını güden, sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda hareket eden, Rusya İmparatorluğunu ihya etmeyi hedefleyen, yayılmacı bir devlet olduğu, bugün Ukrayna’da başlattığı savaşın da bir savunma savaşı değil, etki alanını genişletmeye dönük saldırı savaşı olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor.
SYKP olarak, halkların kendi kaderlerini tayin hakkını, halklar arasında kardeşliği ve barışı ikircimsiz biçimde savunurken, emperyalist ve hegemonyacı savaşları, bu savaşların taraflarını şiddetle kınadığımızı ilan ediyor, Ukrayna proletaryasının ve ezilen halklarının sırtlarındaki sömürgenleri yere çalma, doğudan ve batıdan emperyalist ve yayılmacı kuşatmayı kırma mücadelelerinin yanında olduğumuzu duyuruyoruz.
Ayrıca Türkiye’yi yönetenlere sesleniyoruz: Yandaş şirketlerinizin kasası dolsun diye ısrarla sürdürdüğünüz Ukrayna’ya silah satışlarını durdurun! NATO ile birlikte Ukrayna yönetimini kışkırtmaktan ve silahlandırmaktan vazgeçin! Türkiye Montrö Sözleşmesine bağlılığını sürdürmeli, NATO savaş gemilerinin Karadeniz’e çıkmasını sınırlayan Sözleşme hükümlerine harfiyen uymalıdır. Savaşın Türkiye emekçileri ve ezilenleri için yaratacağı ekonomik yıkımı da göz önünde bulundurarak bu savaşta tarafsız kalmalıdır.
NATO ve askeri ittifaklar dağıtılmalıdır!
Hegemonya savaşlarına, işgale hayır!
SOSYALİST YENİDEN KURULUŞ PARTİSİ (SYKP)
MERKEZ YÜRÜTME KURULU