1979’da eşitlik ve özgürlük uğruna gerçekleşen İran Devrimini çalan mollalar, teokratik bir diktatörlük kurduğundan bu yana İran’ın işçi ve emekçileri, ezilen halkları bu emek ve halk düşmanı yönetime karşı kah alttan alta dip akıntıları halinde, kah sokaklara, meydanlara dökülerek açıktan mücadele yürüttüler. Bu uzun süreli ve inişli-çıkışlı mücadele 28 Aralık’ta yeni bir aşamaya ulaştı. Bugüne kadar mollalar rejimine karşı biriken öfke 28 Ağustos’ta patladı.
İran’ın Meşhed kentinde işsizlik, pahalılık, yoksulluk ve yolsuzluğa karşı taleplerle başlayan protestolar, Nişabur, Kirmanşah, İsfahan, Hamedan, Kum, Sari, Kazvin, Şehrekürd, Zahidan, Reşt, Sebzevar, Ahvaz, Hürremabad gibi kentlere yayıldıktan sonra (İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney kastedilerek) “Diktatöre ölüm” ve (İran Cumhurbaşkanı) “Ruhani’ye ölüm” sloganlarıyla Tahran’a dek ulaşmış durumda.
Ortadoğu’nun en ceberut devletlerinden “İran İslam Cumhuriyeti”ne karşı son yıllarda işçilerin iş, örgütlenme özgürlüğü, insanca yaşam mücadelesi büyüdü; yoksulluk sınırının dörtte biri ölçüsündeki asgari ücrete ve düşük ücretlere karşı grevler arttı. Dini yasakların ve ataerkil düzenin cenderesine karşı direnen kadınların ve özgürlük isteyen öğrencilerin mücadelesi zaman zaman zayıflasa da kesintiye uğramadan devam ediyor. Siyasi tutsakların özgürlüğü İran muhalefetinin önemli gündemlerinden birini oluşturuyor.
ABD’nin ve maşası Suudiler ile Körfez ülkelerinin, İsrail’in manipülasyonu ile petrol fiyatlarının düşmesi, ülkedeki egemen elitin yolsuzluklarının yanı sıra, İran ekonomisini olumsuz etkiledi. Trump’ın yönetimindeki ABD’nin başını çektiği blok, bölgesel çıkarları gereği, İran’ın bölgedeki güçlü konumunu geriletme ve mümkünse İran’ı parçalama niyetiyle bu ülkeye yönelik hamlelerini arttırdı. Nitekim gerek Trump, gerek Netanyahu başından itibaren İran halklarının molla diktatörlüğüne karşı özgürlük ve demokrasi uğruna isyanını sahiplenmeye ve yönlendirmeye çalışıyor.
İran’ın, ABD ve bölgedeki müttefiklerinin planlarının önünde bir engel oluşturması ne kadar gerçekse, molla diktatörlüğünün kendi halklarının, işçi ve emekçilerin, özgür düşünce ve davranışın düşmanı olduğu da o kadar gerçektir. Dolayısıyla emperyalistler ve işbirlikçilerinin İran yönetimini devirme, zayıflatma emelleri ve girişimleri; İran’ın işçi ve emekçilerinin, kadınların, gençlerin, ezilen halkların demokrasi ve özgürlük uğruna yürüttükleri mücadelenin meşruiyetine gölge düşürmez. Biz komünistler, ikircimsiz biçimde emekçilerin ve ezilenlerin isyan etme hakkının yanındayız. Kaldı ki, İranlı isyancıların kalıcı ve gerçek kazanımlara ulaşmalarının yolunun “kendi” cellatları kadar emperyalistlere ve işbirlikçilerine karşı da mücadele etmekten geçtiği açıktır. Binlerce yıllık mücadele tarihine sahip olan İran halklarının da bu bilinçle davranacağına inanıyoruz.
Önceleri Hıristiyan-Müslüman, Şii-Sünni olarak kutuplaştırılmak istenen halkları şimdilerde Arap-Fars-Kürt-Türk olarak kutuplaştırmaya çalıştıklarına özel olarak dikkat çekmek isteriz. İranlı emekçilerin ve ezilenlerin kurtuluşu bölgedeki diğer halklara karşı değil, onlarla birlikte verilecek mücadeleyle mümkün olacaktır.
Bizin asıl gözettiğimiz güçler; İran’ın işçileridir, yok olma sınırına gelen küçük esnaflarıdır, kent yoksullarıdır, işsizlerdir. Kendi kimlikleriyle özgürce yaşama hakları hukuksal güvence altına alınması gereken halklardır. İsyanı büyüten gençlerdir. Yoğun baskılara rağmen hiç pes etmeyen kadın hareketidir. Tıpkı bizim ülkemizde olduğu gibi.
Bugün bize düşen görev, İranlı işçi ve emekçilerin, ezilenlerin isyanını tüm gücümüzle desteklemek, Ortadoğu’nun artık bir isyan toprağı olduğu gerçeği ışığında, bölgenin tüm halklarının ve özgürlük güçlerinin dayanışmasını, birleşik mücadelesini örmek ve büyütmektir.