Ankara TMMOB Teoman Öztürk Öğrenci Yurdu’nda “Bu Ablukayı Dağıtacak, #Birlikte Yeni Bir Dünya Kuracağız” şiarıyla düzenlediğimiz 4. Olağan Kongre/Konferansımız başarıyla tamamlandı. Partimizin öncelikli hedefi faşist kurumsallaşma karşı en geniş anti-faşist ittifak zeminini kurmak için çabalamakla birlikte ve felaketten başka bir şey üretemez hale gelen küresel kapitalizme karşı sosyalist seçeneği yeniden güçlendirmek olarak belirlendi. Önümüzdeki dönem için seçilen Parti Meclisimiz, en geniş antifaşist cepheyi geliştirmek, sermayenin iki kutbunun dışında ezilenlerin ve emekçilerin tarihsel demokratik ittifakını sağlamak, antikapitalist mücadeleyi sosyalizme doğru yönlendirecek koordinasyonu kurmak ve yine, yeni, yeniden sosyalizm iddiamızı aktüalize etmekle görevlendirildi.
Kongremizde halihazırdaki Eş Genel Başkanlarımız Canan Yüce ve Cavit Uğur yeni dönem için de oy birliğiyle yeniden seçilirken, Parti Meclisi’nin yaklaşık yüzde altmışı yenilenirken, yüzde 50 kadın kotası tamamlanarak PM’de önemli oranda gençleşme gerçekleşti.
4. Olağan Kongre/Konferansımız başarıyla tamamlandı. Gençlik Konferansımız dahil olmak üzere 3 günlük süreçte karar tasarılarımızı tartışmayı, yeni ideolojik, politik ve örgütsel mücadele hattımız üzerine görüşmelerimizi tamamladık.
Karar tasarılarımız ve konu başlıklarımız Anti-faşist mücadele ve ittifak siyasetimiz, Kürt Sorunu, HDP-HDK, ekoloji, iklim krizi, sınıf siyaseti, hayvan özgürlüğü, Ortadoğu, enternasyonalizm, LGBTİ+, çocuk hakları, göçmenlik, kadınlar ve 4. Sanayi Devrimi şeklinde oldu.
Kongremize katılan HDK Eş Genel Sözcüsü Esengül Demir, HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Dev Maden-Sen Genel Başkanı Tayfun Görgün, DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, ESP Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş, Devrimci 78’liler Derneği’nden Ahmet Telli, Devrimci Parti Başkanı Elif Torun, Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, KESK Eş Genel Başkanı Şükran Kablan, Halkevleri adına Serdar Kibar, EHP Sözcüsü Özge Akman, Sol Parti adına İlknur Başer, 17+ Alevi Kadınlar adına Gülfer Akkaya, TİP adına Erkan Yıldız, TÖP adına Perihan Koca ve KKP adına Ali Gökkaya birer konuşma yaparak partimizi selamladı.
Kongrede öne çıkan kimi başlıklar şöyle:
“Acil görevimiz rejiminin tasfiyesidir“
Mevcut rejim ve iktidar bloğu 2023’ü ya faşizmi kurumsallaştırma ve derinleştirme yeni rejimi tüm yönleri ile oturtma yönünde bir ilerleyiş hamlesiyle aşacaktır ya da bu rejim tasfiye edilecektir. İkilem bu keskinliktedir. Dolayısıyla 2023’e doğru giderken bu rejimin tasfiyesi için politik ve örgütsel seferberliğe, yeni bir politik güçler dizilişine, politik güçler dengesini buna uygun olarak değiştirmeye ihtiyaç vardır. Bizlerin ve bütün toplumsal muhalefetin buna uygun olarak konumlanması gerekir.
2023 sadece seçim değildir
Bu bağlamda önümüzdeki 2023 seçimleri ister süresinde ister erken yapılmış olsun kritik bir eşik olarak karşımızda durmaktadır. Yukarıda rejimin geleceği ile ilgili olarak ifade ettiğimiz iyimser ve kötümser yaklaşımlar bir düzeye indirgenerek seçimler bağlamında da kendisini yeniden üretmektedir. Bir yanda “koysunlar sandığı gönderelim bunları” söylemiyle sürekli ve sadece sandığı işaret eden kolaycı bir yaklaşım. Diğer yanda ise yine arkamızdaki seçim ve referandum deneyimine yaslanarak “gitmezler” yaklaşımıdır. Aslında bir yandan koşullar onları gitmeye zorlarken diğer yandan onlar iktidarda kalmaya mahkûm ve mecburdurlar yaklaşımıdır.
2023 seçimlerine doğru yaklaşım ise bu seçimin dar manada bir parlamenter seçim olmadığı gerçeğinin şimdiden bilinmesi ve bütün hazırlıkların buna göre yapılmasıdır. Seçimlerin ancak, sandıklar konulmadan önce politik iklimi başkalaştırarak, güç dengelerini değiştirerek, rejimden kurtuluş motivasyonunu yükselterek, bütün bunları örgütlü bir halk seferberliği ile destekleyerek ve seçim güvenliğini olabildiğince garantiye alarak kazanılabileceğini şimdiden görmek lazım. Bunlar yapılmaksızın “sandıkta görüşürüz” demek bir anlam ifade etmeyecektir.
Üçüncü yol ve Demokrasi İttifakı
İçinde yer aldığımız Halkların Demokrasi Partisi öteden beri bir üçüncü yol stratejisi izleye geldi. Bu üçüncü yol stratejisinin kimi başarılarına, yeni rejimin kuruluşunu sekteye uğratmasına, duraksatmasına arkada bıraktığımız birkaç eşikte tanık olduk. Bu strateji 2015 seçim kampanyasında “Seni başkan yaptırmayacağız” mottosuyla başlayarak hayata geçirildi.
Bu stratejik yaklaşım yerli yerinde durmaktadır. Üçüncü yol etrafındaki kimi tartışmaları hesaba katarak burada bir kez daha kendi üçüncü yol tanımımızı vermek isteriz. Üçüncü yol ezilenlerin tarihsel ittifakıdır. Ezilenlerin düzen içi kutuplaşmalarının ve seçeneklerin dışında ve ötesinde konumlanışıdır. Üçüncü yol demokratik bir cumhuriyetin kurucu öğelerinin, güçlerinin açığa çıkarılması yan yana getirilmesi, buluşturulması ve bir politik seçenek, bir güç odağı olarak gittikçe daha fazla görünür ve etkin kılınmasıdır.
HDP’yi Savunmak
Bileşeni olduğumuz HDP 2015 seçimlerinden bu yana, çöktürme harekat planından ve çözüm sürecinin rafa kaldırılmasından beri ardı arkası kesilmez bir saldırı altındadır. Bu saldırıların bir dökümünü çıkartmak gereksiz, hepimiz birebir yaşıyoruz ve birebir bunların tanığıyız, içerisindeyiz. Bu kesintisiz saldırı şimdi gelmiş, Kobane davası ve kapatma davası ile HDP ‘yi kalıcı olarak tasfiye etme ve denklemden çıkarma aşamasına dayanmış bulunmaktadır. Gayet iyi biliyoruz ki faşizm karşısındaki bütün direnç odaklarını ezmeden, sindirmeden, elimine etmeden kendi zaferini ilan edemez. HDP‘ ye yönelik dizginsiz saldırının başka pek çok nedeni bulunmakla beraber ana nedenin bu olduğunu, yani faşizm karşısındaki en önemli direnç odağının ortadan kaldırılması suretiyle diğer muhalif odakların sıraya alındığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Dolayısıyla bugün HDP ‘yi savunmak aynı zamanda faşizme karşı mücadelede kilit aktörü savunmak demektir. HDP ‘yi savunmak faşizmin ilerleyişi ve kurumsallaşması sürecine çomak sokmak demektir. HDP ‘yi savunmak demokrasi mücadelesinde ikirciksiz tavra sahip olmak demektir.
“Eşitlik ve özgürlüğümüz için feminist mücadele şart!“
Bugün kadın hareketine/feminist harekete ve kadınlara yönelen saldırılar, İstanbul Sözleşmesini bir gece yarısı iptali ve 6284 sayılı yasaya yönelen sistematik saldırılarla devam etmekte. Bu saldırılara karşı direniş aynı zamanda, İktidarın “aileyi sağlamlaştırma ve ıslah etme” temel politikalarına karşı kadınların eşitliği için büyütülen bir mücadeledir. Fakat bu mücadelenin aynı zamanda faşizmin kurumsallaşma çabalarından ve faşizmin kadın düşmanlığıyla kurduğu güçlü bağdan azade olmadığı da unutulmamalıdır.
Patriarkal kapitalizme karşı mücadelede erkeklerden, sermayeden, devletten bağımsız feminist bir perspektife sıkı sıkıya sahip çıkmanın önemi hala kuvvetini ve geçerliliğini koruyor.
Yalnız bölgemiz noktasında değil tüm dünyada kadın mücadelesinin, pek çok direniş ve isyanda da göründüğü üzere, enternasyonal anlamda da büyük bir direniş odağı olduğu ve olmayı sürdüreceği bir siyasal atmosferden geçmekteyiz. Bu anlamda geçtiğimiz iki yıl içinde Arjantin, İspanya, Polonya, İsviçre, İtalya, Hindistan, Meksika, Fransa, Şili ve pek çok ülkede kadınlar yeni sermaye birikimine ve neoliberal politikalarla kadınlara biçilen rollere karşı, kadın grevlerine gittiler. Bütün bu grevlerin yanı sıra Lastesis ve Me Too hareketi gibi eylemlerin dünya kadınlarının aynı saatlerdeki çığlığı ile birbirine güç verişi de kadın mücadelesinin enternasyonal anlamda bir direni odağı haline gelmesini yeniden göstermektedir ve artık küresel gündem yaratma ve eş zamanlı eylem örgütleme biçimleri, dünyadaki yeni sermaye birikimine ve gericiliğe karşı yeni tipte örgütlenmelerle dayanışma ihtimallerini de büyütmektedir. Enternasyonal anlamda kadın mücadelesinin bu yeni örgütlenme biçimleri, coğrafyamızdaki kadın hareketine de bu ivme ihtimalinin bir parçası olmak sorumluğu yüklemektedir.
Yeni bir Dünya Tarihsel Konjonktürü
Oluşmakta olan yeni dünya tarihsel konjonktürünün en belirgin ve karakteristik özelliği kapitalizmin ve sermaye çağının eş zamanlı olarak hareketlenmesi ve şiddetlenmesi, aynı şekilde çoklu kriz dinamiklerinin birbiri içerisinde işleyecek , birbirini besleyecek, birbirini tetikleyecek şekilde bir dinamizm kazanmasıdır. Böyle bir ortam içerisinde kelebek etkileri dediğimiz küçük gelişmelerin beklenmedik bir şekilde yeni gelişmelere ve tetiklenmelere yol açarak kriz ortamını başkalaştırması ve ağırlaştırması olasılıklar dahilindedir.
Bu son derece kaotik bir gelişme evresidir. Kriz sözcüğünün yetmediği bir evredir. Bunu aynı zamanda bir uygarlık krizi olarak adlandırmak mümkündür. İnsanlığın karşısına yeni, sert ikilemlerin dikildiği bir evre olarak dahi adlandırmak mümkündür. İnsanlık var kalacaksa, biosfer var kalacaksa şimdi oluşmuş bu üretici güçler tabanı bu toplumsal ilişkiler içerisinde doğrusal olarak devam edemeyeceği, sadece mülkiyet ilişkilerini dönüştürerek kendi geleceğini kuramayacağı, yeni bir uygarlık projeksiyonuna ihtiyacımız olduğu aşikardır.
Bir İvmelendirici olarak Covid-19 Pandemisi
Covid-19 iktisadi krizi şiddetlendirmek ve ivmelendirmekle kalmadı aynı zamanda sermayenin kimi yönelişlerini hızlandırdı ve bunlar üzerinde bir tür çarpan etkisi yaptı. Covid-19 sermayenin yeni birikim rejimine geçme yönündeki adımlarını, yönelişlerini, girişimlerini birden bire hızlandırdı. Covid-19 sermayenin yeni bir emek rejimi arayışlarına ve yönelişlerine görünüşte zorunluluklardan kaynaklanan bir ortamda yeni imkanlar sağladı. Sermaye bu yönde de yeni adımlar atmaya başladı. Covid-19 zaten evveliyatı olan biyopolitik tahakküm, biyopolitik egemenlik yani insan yaşamının toplumsal yaşamın ve doğanın bütün unsurlarının sermaye çevrimlerine içerilmesi, dahil edilmesi, sermaye ihtiyaçları uyarınca yönlendirilmesi ve yeniden üretilmesi doğrultusunda yeni bir kamçı görevi gördü. Covid-19 aynı zamanda küresel rekabeti şiddetlendirdi. Küresel rekabet bakımından da yeni bir tetikleyici işlev gördü.
Bazıları sınırlı, kıtasal ve bölgesel kalmış ve en genel haline Covid-19‘da ulaşmış pandemilerin yeni varyantlarını dikkate aldığımızda, Covid-19 pandemisi bitse dahi, bu süreç bir parantez, gel geç bir olay, sona erdiğinde hayatın eski halinin iade edileceği, her şey nasılsa öyle devam edeceği bir gelişme değildir. Tam tersine, hem yeni pandemiler olasılık dahilinde hem de Covid-19 pandemisi kapitalist dünya sisteminin işleyişi ve geleceği üzerinde nispeten kalıcı etkilerde bulunduğu ya da bulunacağı için de bu bir parantez değil.
“Doğa alarm çalıyor!”
Ekoloji kriz dünyayı ve tüm insanlığı ayrımsız tehdit etmektedir. Amazonlar’da, Ege’de, Akdeniz’de , Kürdistan’da yanan ormanlar; kurutulan dereler, kurulan HES’er, RES’ler, nükleer santraller, maden şirketlerine peşkeş çekilen alanlar… Kanal İstanbul Projesi…
Bugün gezegenimizin en akut, en yakıcı, insanlığın, biyosferin geleceğini çok yakından ilgilendiren, ivedi çözüm bekleyen en önemli meselesi iklim krizidir.
Sermayenin bitmez tükenmez kar hırsı ve sonsuz büyüme, üretim ve bu üretimi besleyecek sınırsız enerji açlığının sonucu olarak yaşam hızla geri dönülemez sınıra doğru yaklaşmaktadır. İklim krizi, artan kuraklık, eriyen buzullar ve burada ifade edemediğim nice gelişme dünyayı yaşanmaz bir gezegen olmaya götürüyor.
Bu gidişata hep birlikte dur demek zorundayız. Bu anlamda Türkiye’de çoğu yerde kadınların öncülük ettiği yaşam alanlarına sahip çıkma mücadelesi çok önemli. Doğanın talanına karşı Türkiye’deki dünyadaki ekoloji mücadelesini selamlıyorum. Doğa talanına karşı durmadan yeni bir dünyayı kuramayız.
“LGBTİ+ örgütlenmesini güçlendirelim“
2015 yılından bu yana LGBTİ+’ların yaşam alanları, LGBTİ+ dernek ya da oluşumlarının örgütlenme ve faaliyet alanlarını daraltılmış, 15 Temmuz sonra ilân edilen OHAL ile birlikte filli yasakların giderek genişletilmiş ve OHAL kalkmasına rağmen LGBTİ+ örgütlenmelerine ve LGBTİ+’ların kamusal etkinliklerine yönelik yasaklar kaldırılmamıştır. Covid-19 Pandemisi ise, Diyanet İşleri Başkanı’nın söylemlerinde, Milli Eğitim Bakanlığı’nın okul yöneticilerine ve ailelere gönderdiği mesajlarda yahut Ticaret Bakanlığı’nın gökkuşağı logolu ürünlerin satılmasını yasaklanması örneklerde olduğu gibi LGBTİ+’lara yönelik nefret söyleminin hız kazandığı ve kurumsal olarak daha açıkça ifade edildiği bir süreç olmuştur. Son olarak Türkiye’nin LGBTİ+’ları hukuksal olarak tanıyan ve koruyan İstanbul Sözleşmesi’nden, tam da eşcinseller tarafından istismar edildiği gerekçesine sığınarak çekilmesi, LGBTİ+’lara yönelik düşmanlık politikalarında daha üst bir aşamaya geçildiğinin göstergesidir.
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi olarak; Saray-AKP-MHP rejiminde LGBTİ+ların düşmanlaştırılmasını ve kurumsallaşmaya çalışan faşizmi, hem küresel dinamiklerle hem de Türk Sağı’nın özgüllüklükleriyle birlikte ele alarak değerlendirmek ve buradan hareketle mücadele stratejileri geliştirmek, önümüzdeki en önemli görevlerden biri olarak durmaktadır.
“Göçmenlere yönelik ırkçılığa karşı ödünsüz mücadele”
SYKP, tüm göçmen işçi ve mültecilerin kendi uygun gördükleri ülkelere erişebilme hakkını, gittikleri yerde insanca ve onurluca yaşama, çalışma, eğitim ve sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanma, kültürlerini yaşayıp yaşatma, siyasal yaşama katılma olanaklarının sağlanmasını savunur; bu uğurda mücadele etmeyi temel görevlerinden sayar. Irkçılığa ve yabancı düşmanlığına karşı ödünsüzce savaşır.
SYKP, yurtdışındaki Türkiyeli göçmen işçi ve mültecilerin bulundukları ülkelerde tüm demokratik ve politik haklarıyla serbestçe yaşamaları için mücadele eder; göçmenlerin örgütlenmelerini ve mücadelelerini destekler. Her şeyden önce göçmen işçi ve mültecilerin kendi yurtlarında özgürce yaşayabilmelerinin koşullarını yaratmak için çalışır; dileyenlerin ülkelerine dönebilmeleri için gerekli önlemlerin alınması için çaba gösterir. SYKP tüm sınırların kalktığı bir dünya için mücadele eder.
Yeni dönem için görev dağılımı yapıldı
Önceki dönemde Parti Meclisimiz ve MYK’mızda görev alan tüm üyelerimize teşekkür ederiz. Önümüzdeki süreç için oy birliğiyle görevlendirdiğimiz üyelerimiz ise şöyle:
Eş Genel Başkanlarımız:
Canan Yüce
Cavit Uğur
Parti Meclisi Üyelerimiz:
Asya Erdal
Aysel Polat
Ayşe Eylem Uluçay
Ayşegül Yavuz
Betül Aksu
Busenur Karayiğit
Büşra Özçelik
Cansel Aslan
Ecem Güler
Esra Üşüdür
Fatma Osmanağaoğlu
Gürşenay Dalveren
Hilal Bakı
İlkay Kara
Kardelen Taş
Kudret (Ezgi) Çetinkaya
Kübra Beyza Sungur
Melis Yılmaz
Meryem Güneş
Nüve Gönültaş
Rahşan Çelik
Sümeyye Köse
Şeydanur Yazıcı
Tuğçe Kızıldemir
Abdullah Erdal Karahalı
Ali Emre Ecer
Ali Genç
Caner Kayhan
Çetin Ak
Çetin Karakaya
Ekim Veyisoğlu
Fethi İhsan Yıldırım
Feyaz Çanak
İbrahim Halit Elçi
İbrahim Mergen
İlhan Cüre
Mehmet Sait Demir
Murat Aksoy
Mustafa Pekdoğru
Resul Çatar
Roni Ditın Gören
Talat Oruç
Taylan Sönmez
Ulaş Bedri Çelik
Yaşar Çalışkan
Zafer Şahin Taşkın
Parti Meclisi Yedek Üyelerimiz:
Esengül Beşli
Seda Yüce
Ferhat Ergen
Hejar Al
Kenan Temir
Mert Aslanyürek
Orhan Atay
Murat Yeni
Kaan Şen
Birol Tutuş
Merkez Disiplin Kurulu Üyelerimiz:
Naciye Zidani Sezen
Dilber Koçak
Gizem Güzel
Süreyya Yıldız
Hasan Özgür
İzzet Koldan
Mehmet Yücel
Merkez Disiplin Kurulu Yedek Üyelerimiz:
Özlem Bayat
Pelin Şahin
Fırat Kalyon
Hasan Akın