4. Kongre Sonuç Bildirgesi: Ya Sosyalizm Ya Yok Oluş

Ankara TMMOB Teoman Öztürk Öğrenci Yurdu’nda 7-8-9 Ağustos’ta “Bu Ablukayı Dağıtacak, #Birlikte Yeni Bir Dünya Kuracağız” şiarıyla düzenlediğimiz 4. Olağan Kongre/Konferansımızın sonuç metni yayımlandı.

Metinde savaş, ırkçılık, faşizm, LGBTİ+ ve kadın düşmanlığından beslenen kapitalizm ve patriyarkanın insanlık ve doğayı bir felakete sürüklediğinin altı çizilirken topyekun bir direniş hattına, anti-faşist bir birlikteliğe işaret edildi. Metinde, “Bugün bizlere, kapitalizmin dayattığı “yok oluş” zorlaması karşısında ceplerimize dayanışmayı, cüreti, kararlılığı ve umudu doldurarak egemenlerin hayallerini kabusa çevirecek yolları gerçeğe dönüştürmek düşüyor” ifadeleri kullanıldı.

Metnin tamamı şöyle:

Kapitalizmin ağırlaşarak süregelen ekonomik krizine eşlik eden Koronavirüs pandemisi, kapitalizmin politik, ideolojik ve kültürel krizini ve tıkanıklığını yeniden görünür hale getirdi. Ortaya çıkışından itibaren insanlığın başına gelen felaketlerin başlıca kaynağı olan kapitalist sistem artık insanlığın toptan yok oluşuna kapı aralıyor. “Ya sosyalizm ya yok oluş” ifadesinin artık çok daha yakın bir tehdit olduğu günümüzde; kapitalist felakete tüm dünyada otoriterleşme, ekolojik yıkım, patriyarkal saldırılar eşlik ederken, Türkiye’de ise bu süreç faşizmin bir devlet biçimi olarak inşasının zorlanması ile şekilleniyor. 

Kapitalist sistem, girdiği bu çok boyutlu krizi yeni felaketler yaratmaya hazırlanarak aşmaya çalışıyor. Sanayi 4.0 olarak ifade edilen ve yapay zekaya dayanan sermaye birikim rejimiyle yaşadığı krizden çıkmayı hedefleyen kapitalist egemenlik, devletin bütün olanaklarını kullanarak insanlığı fiziksel ve zihinsel olarak kontrol altına almaya çalışıyor. 

Dünyadaki otoriterleşme eğilimi; birçok devlet biçimini hayata geçirmiş olan burjuvazinin, gözetlemeden sonra şimdi denetim devleti biçimindeki yeni bir egemenlik sisteminin üretimine işaret ediyor. 

Artık eski biçimlerle ilerleme imkanlarının ortadan kalktığını, 2008 krizinden bugüne kadar geçen 13 senede attığı bütün adımların kendisini tekrar tekrar başladığı noktaya getirdiğini gören burjuva sınıfı, yaşadığı krizden çıkabilmek için, sermaye birikim modelindeki bu değişiklikle birlikte toplumsal ilişkileri yeniden dizayn etmeye hazırlanıyor. Tüm bu süreç uluslararası ve bölgesel çatışmaları tetikliyor, kapitalizmin sürekli yeni savaşlar üretmekten başka çaresi kalmıyor. 

Kapitalizm kölece çalışma düzenini yetkinleştirmeye çalışırken, sadece sömürüyü arttırmıyor. Kapitalizmin bu sürecine katlanarak büyüyen ırkçılık, kadın ve LGBTİ+ düşmanlığı eşlik ediyor. Patriyarkal kapitalizm, kadın emeğine dayalı toplumsal yeniden üretimi içselleştiriyor ve özünün bir parçası haline getiriyor. Tüm bu krizler ve saldırı dalgasıyla birlikte iklim değişikliği, toprağın ve suların kaybı ekolojik krizi derinleştiriyor. Kapitalizm sadece insanlığı değil, insan dışı yaşamı da tehdit ediyor.

Covid-19 pandemisi ile hızlanan yeni birikim modelinin bir çıktısı da patriyarkanın kapitalizmle kurduğu ilişkinin sonucu olarak, ev içi bakım işlerinin, ücretsiz çalışma saatlerinin artışı ile ücretli işlerinde çalışmanın dayanılmaz bir boyuta ulaşması ile kadınların zorunlu “rıza” üretilerek işlerini bırakması, daha fazla kazanan erkeğin işine devam etmesi sonucunu doğuruyor.

Tüm bunlar, emekçileri ve dünya halklarını bir yol ayrımına getiriyor. Ya kapitalizm kendini yeniden tahkim edecek ve insanlığı ve insan dışı yaşamı yok oluşa sürükleyecek ya da görkemli bir şekilde “gerçek insanlık çağına” ilerleyerek bütün egemenlik, tahakküm, iktidar, sömürü, cinsiyet ve ezme/ezilme ilişkilerinin, hiyerarşik yapılanmaların topyekûn aşılmasını sağlayacak yolu açacak. 

İçinde bulunduğumuz bu geçiş döneminde, Türkiye’de ise faşizmin kurumsallaştırılması ve ülke dışında savaş kışkırtıcılığı devam ediyor. Dışarıda nüfuz alanları yaratmaya ve yayılmaya çalışan Türkiye egemenleri, toplumu devletin ‘beka’ sorununa boyun eğmeye zorlarken diğer taraftan siyasal islam ile geleneksel faşist hareket harmanlayarak “İslam-Türk sentezine” dayalı faşist bir diktatörlüğün inşasını hedefliyor. 

Kürt halkına ve Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı tasfiye savaşını genişletmek isteyen Türk Devleti, Kürdistan’ın tüm parçalarında bu savaşı yaygınlaştırmaya çalışıyor. Rojava’da savaş hukukuna, uluslararası hukuka, sınırların değişmezliği ve toprak bütünlüğü ilkelerine tamamen aykırı gerekçelerle sürdürülen saldırılar Kürt sorununda yeni bir evreye, sorunun köklü biçimde uluslararasılaşmasına işaret ediyor. Devletin bu saldırılarına karşı Kürt Özgürlük Hareketi ile sosyalist hareketimizin stratejik ittifakı ve birleşik mücadelesi hem sosyalizm mücadelesinin hem de aktüel antifaşist mücadelenin en yakıcı gündemlerinden birini oluşturuyor. 

AKP-MHP Faşist İktidar Bloğunun sözcülerinin ve liderleri Erdoğan’ın ağzından düşürmediği ‘sosyal ve kültürel hegemonyanın tesisi’ sorunu, faşist blok tarafından hala aşılamıyor. Bu kurumsallaştırma süreci, yasal zeminleri hazırlanmış olmasına rağmen tamamlanamıyor. Çünkü halkın büyük çoğunluğu faşist diktatörlük inşasına rıza göstermiyor. 

Bunun önündeki en önemli engellerden birinin HDP’nin varlığı olduğu açıktır. Bu nedenle faşist blok, HDP’den kurtulabilmek için çeşitli Ali Cengiz oyunlarına başvurmaktadır. HDP’nin kapatılması için açılan dava da, parti çalışanı bir genç kadına işkence edilerek ölümüne neden olunduğu gibi HDP binalarına yapılan saldırılar da, iktidarın kışkırtması ile paramiliter milis güçler tarafından Kürt halkına çeşitli illerde yapılan ırkçı saldırılar da bu oyunların parçasıdır.

Faşist diktatörlük tehlikesi en yakıcı tehlike olmaya devam ederken, faşist bloğun aşamadığı bu problem onu yeni provokasyonları devreye sokmaya itiyor. Faşist blok tarafından hayata geçirilen baskı, sindirme, şiddet, çatışma, savaş politikaları ve bunlara eşlik eden yoksulluk, işsizlik, kadın cinayetleri, doğa yıkımı ve birçok sorun kendi tabanlarında da büyük bir erimeye yol açıyor. 

Bütün bunlar sosyalist hareketin acil ve öncelikli görevinin faşist bloğu iktidar katından indirmek olduğunu yeniden hatırlatıyor. Dönemin devrimci/kurucu önderlik perspektifi, faşizme karşı farklı mücadele anlayışlarını, biçimlerini, enstrümanlarını karşı karşıya koymadan, birbirini boşa düşürecek tarzda işletmeden faşizme karşı birleşik bir görevin parçaları olarak anlayan bir sorumlulukla hareket etmektir.

Kararlı, programatik ve taktik anlamda yapı sahibi bir demokrasi cephesi olmaksızın anti-faşist kesişim/bulutsu ittifak, iktidarı sarsmaya, iç çelişkilerini daha şiddetlendirmeye, başka faktörlerinde etkisiyle varoluş için onu yeni yollar aramaya zorlasa da bu yolların bulunmasını sağlayamaz.

Su götürmez bir şekilde karşımızda olan gerçek; sosyalist hareketin güncel siyasal görevinin faşizmi kurumsallaştırma ve yerleştirme hamlesine son verecek, faşist bloğu iktidar katından indirecek en geniş cephe siyasetini hayata geçirmektir. Bu siyaset ancak ezilenlerin tarihsel blokunu kurmak için yürütülen mücadeleler içinde ete kemiğe bürünecek ve anlamlı bir iktidar alternatifi olma seviyesine yükselme imkanına kavuşacaktır.

Sosyalizmin yeni bir tarihsel döneme girdiği bu süreç, yeniden yapılanma problemini sosyalist hareketin gündemine almasının zorunluluğunu apaçık biçimde ortaya koyuyor. Sosyalist hareketin ve sosyal mücadelelerin herhangi bir kümesinin, bu çok kapsamlı ve çok boyutlu problemler yumağını çözmeye ve çözüm üretmeye yeltenmediği ölçüde kendi sorunlarını çözemeyeceği hakikati karşımızda durmaya devam ediyor. Sosyalist hareketin yeniden kuruluşu problemi, 20. yüzyılın belirlenmeleri üzerinde gerçekleşen ayrışmaların geride bırakılarak, 21. yüzyıl gerçekliğine uygun çözümlemelere dayalı yeni saflaşmaları dayatıyor. 

Demokrasi mücadelesini kesintisiz bir biçimde sosyal bir cumhuriyet ve giderek sosyal devrim çerçevesine oturtarak, demokrasi ittifakı içerisinde ortak tutum geliştirmeyi başarmak yaşadığımız çağın gerçeklikleri, yıkılan sosyalizmlerin zaaflarında çıkarılan derslerle birleştirilerek daha ileri bir adımın yapısal olarak da gerçekleştirilebilmesinin imkanlarını içerisinde taşıyor. 

SYKP’nin ortaya çıkış deneyiminde gördüğümüz gibi, söylediklerimizin ve yaptıklarımızın ortaya çıkan yeni duruma uyarlanarak tekrarlanması bir farklı düzeyde yeni bir ‘SYKP’nin yaratılmasının imkânlarını ortaya koyabilir. 

Bugün bizlere, kapitalizmin dayattığı “yok oluş” zorlaması karşısında ceplerimize dayanışmayı, cüreti, kararlılığı ve umudu doldurarak egemenlerin hayallerini kabusa çevirecek yolları gerçeğe dönüştürmek düşüyor. 

Mülksüzleştirenlerin, sömürücülerin yalanları yaşananlarla tekrardan görünür hale gelirken, “Tarih bitti” diyenler, “proletaryanın sonu”nu vaaz edenler suspus! 

Her yaşanan, tarihin sürdüğünü bize tekrar hatırlatıyor. Bütün ezme ve ezilme ilişkilerinin tasfiye edildiği bir toplumun hala gerçek olduğu her gün kanıtlanırken, bu gerçek, işçi sınıfının, kadınların, gençlerin, LGBTİ+’ların ve tüm ezilenlerin kapitalizmin ve patriyarkanın çürüyen setlerini yıkıp geçerek gerçek insanlık çağına ulaşmamız için bize sesleniyor.  

Ve şüphe yok ki bu gerçek; bütün sırça köşkleri ateşe verecek, mülksüzleştirenleri mülksüzleştirecek, bayrağında “herkesten yeteneğine göre herkese ihtiyacı kadar” yazılı bir dünyayı kuracaktır.

Yaşasın devrim ve sosyalizm!