Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi 23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimleri’nin ardından 30 Haziran tarihinde gerçekleştirdiği Parti Meclisi toplantısında seçim sonuçlarını etraflı olarak ele alarak değerlendirmiş ve yapılan tartışmaların ışığında Merkez Yürütme Kurulu’nu Parti Meclisi adına bir sonuç bildirisi yazarak kamuoyuyla paylaşmakla görevlendirmiştir.
Kürtlerin kazanımlarını bertaraf etmek için Fırat’ın Doğrusu’na yönelik sınır ötesi operasyon planlarının yapıldığı; Kotarılıp, beslenip, yönlendirilmiş cihatçıların Suriye-İran-Rusya ekseni tarafından sıkıştırıldıkları İdlib kapanından kurtarılmaya çalışıldığı; Doğu Akdeniz’de doğalgaz yatakları dolayısıyla oluşan ihtilafın uluslararası aktörlerin de ilgi alanına girerek her geçen gün kızıştığı; ABD teşviki ve yönlendirmesiyle İran’a uygulanan tecridin uluslararası ve bölgesel güçleri pozisyonlarını yeniden gözden geçirmek zorunda bıraktığı; S 400 krizi nedeniyle ABD Türkiye arasında cereyan eden dalaşın NATO’nun gündemine de girdiği; Öcalan’ın mektubu vesilesiyle Kürt’ü Kürde kırdırma yeltenişinin bir kez daha Türkiye’nin Kürt sorununda çözümsüzlük siyasetini büsbütün açığa vurduğu; 24 Haziran Genel Seçimleri arifesinde yapılmaya çalışıldığı gibi, 31 Mart Genel Yerel Seçimleri öncesinde de iktisadi krizin geniş yığınlar üzerindeki yıkıcı sonuçlarının ötelenmeye çalışıldığı şartlar altında 23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimleri gerçekleştirildi.
Dünya bir yol kavşağında
Diğer yandan, 1970’li yılların ortalarından beri icra edilmekte olan kapitalist neo-liberal birikim modelinin içine girmiş olduğu kriz kendisini burjuva siyasetinin temsili krizi biçiminde de dışa vuruyor.
Dünya tarihsel ölçekte bir yol kavşağında olduğumuz söylenebilir… Ya Trump, Putin, Erdoğan gibi liderlerin siyasal yükselişinde de ifadesini bulan, dünya siyasetinin girdiği otoriter, muhafazakar kulvar ekseninde şekillenecek burjuva siyasal seçenekler dünya siyasetinin belirleyeni olmayı sürdürecek ya da neo-liberal birikim modelinin girmiş olduğu krizin yıkıcı sonuçlarıyla yüz yüze kalan işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, halkların mücadelelerinin bağrından, kapitalizmin girmiş olduğu krizi kendi lehine yeni bir birikim modeliyle restore etmesine olanak vermeyen anti-kapitalist ya da halkçı bir seçenek şekillenecek.
Yerküre, yüz yüze olduğumuz yol kavşağında hangi yöne ilerleyecek olursa olsun bir dönemin sonuna gelmekte olduğumuza kuşku yoktur.
Neo-liberal birikim modelinin krizi, burjuva siyasal temsilinde krize yol açmakla kalmıyor, siyasal düzeye yansıyan kriz, kronik siyasal istikrarsızlık nedeniyle neo-liberal birikim modelinin krizden çıkışına yönelik çözüm arayışlarını da çelmeliyor.
Nasıl olursa olsun, konjonktür, birbirine karşı konumlanan, birbirine zıt türden iki siyasal temsilin şekillenmesine de kaynaklık ediyor. Bir yanda verili otoriter, muhafakazar seçeneklerin krizden çıkışa çözüm bulamaması nedeniyle daha otoriter, daha muhafazakar, yer yer neo faşist seçeneklerin yükselişine tanıklık ediyoruz. Diğer yandan, özellikle son yirmi yıl içinde, neo-liberal birikim modelinin yıkıcı sonuçlarına karşı uluslararası ve yerel ölçekte yükselen mücadelelere şahit oluyoruz. Henüz küresel ölçekte koordine edilmiş ve sonuç alıcı mücadelelere tanık olmasak da, bir dönem Latin Amerika’da, ardından merkezi Avrupa’da, sonra Ortadoğu’da, şimdilerde Sudan’da, Cezayir’de, Avrupa’da sarı yeleklilerin eylemlerinde tanık olduğumuz mücadeleler, dünya tarihsel ölçekte bir dip dalgasının yükselmekte olduğunu gösteriyor.
23 Haziran Seçim sonuçları hiç kuşku yok ki, aynı zamanda dünya ölçeğinde yükselmeye başlayan, ezilenlerin, kadınların, işçilerin, emekçilerin mücadelelerinin bağrından filizlenen dip dalgasının tezahür biçimlerinden biridir.
AKP’nin artık seçimle meşruiyet üretemez
Partimiz ve bileşeni olduğumuz Halkların Demokratik Partisi, 31 Mart Yerel Seçimleri’ni, AKP-MHP İktidar Bloku’nun faşizmi kurumsallaştırma ve yerleştirme yeltenişine darbe vurma olanağı veren bir uğrak olarak değerlendirdi ve seçim taktiğini buna göre şekillendirdi. Bu yaklaşımımız bütünüyle doğrulandı. AKP-MHP iktidar Bloku’nun yerel iktidar ayakları özellikle büyük şehirlerde önemli ölçüde çökertildi. Siyasallaştırdığı YSK marifetiyle İstanbul Seçim Sonuçlarını iptal ederek soluklanıp zaman kazanmak isteyen AKP-MHP İktidar Bloku 23 Haziran Seçimleriyle çok daha ağır bir darbe yedi.
AKP, iktidara geldiği 2002 yılından beri meşruiyetinin kaynağını seçim başarılarında gördü. Özellikle 2000’li yılların sonundan itibaren, bu meşruiyete yaslanılarak hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı gibi evrensel hukuk prensiplerine bağlılığı umursamayan, keyfi bir yönetim tarzı tesis edilmeye başlandı. Yüz yüze geldiği uluslararası, bölgesel ve yerel sorunlarda çözüm üretmekte gittikçe zorlanan AKP, girmiş olduğu otoriterleşme yolundan ilerleyerek nihayetinde çözümü faşizmde gördü. 15 Temmuz Darbe Girişimi, MHP ile yapılan ittifak nedeniyle de bu yönelimi büsbütün netleştirdi.
Gezi Direnişi’nden beri, AKP İktidarı’nın keyfi, hukuk tanımaz yönetim anlayışına karşı mayalanan bir halk direnişinin olduğuna kuşku yoktur. 7 Haziran Seçim Sonuçları bunun bir işaretiydi. Seçim sonuçları tanınmadı ve provakasyonlar eşliğinde yaratılan kan deryası içinde 2015 Kasım Seçimleri’nden başarıyla çıkıldı. Anayasa Referandumu ve 24 Haziran Seçimleri AKP’nin, 2002 yılından beri meşruiyetinin kaynağını oluşturduğunu düşündüğü seçim mekanizmasını baskı, şiddet, tehdit, hile, oy hırsızlığı vb. yoluyla kötürüm etti. Böylelikle kendi meşruiyet kaynağını da kendi eliyle boğazlamış oldu.
Gezi Direnişi’nden beri gittikçe yükselen toplumsal reaksiyon 31 Mart, ardından 23 Haziran seçim sonuçlarının gösterdiği gibi, son birkaç yıldır sürmekte olan muhalefet ile iktidar arasındaki statik % 50-%50 dengesini bozmuştur. Bu yükselme eğilimi olan bir dip dalgasıdır ve AKP İktidarı’nın yaklaşık yirmi yıldır yürüttüğü siyasetin yıkıcı sonuçlarıyla yüz yüze gelen geniş yığınların aşağıdan gerçekleştirdikleri bir halk ittifakıdır. Bu nedenle artık AKP’nin seçimlerle meşruiyet üretme döneminin sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Toplumsal muhalefetin özgüveni yükseliyor
23 Haziran İstanbul Belediye Başkanlığı seçim sonuçları faşizmin kurumsallaşmasını durdurmak, mevcut iktidar bloğunu tökezletmek, mümkünse bu yoldan ilerleyerek AKP-MHP İktidar Bloku’nu merkezi iktidar katından indirmek için yeni olanaklar ortaya çıkarmakla kalmamış, yüksek bir halk seferberliği ile seçimlerden sonuç alınmış olması, “seçimlerle gitmezler” düşüncesinin manasını yitirmesine, aynı zamanda bu nedenle de toplumsal muhalefetin özgüven kazanarak derlenişe geçmesinin imkanlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Öcalan’ın mektubuna rağmen, HDP’nin 23 Haziran Seçim başarısındaki belirleyici rolü, AKP-MHP İktidar Bloku’nun HDP’yi kriminalize ederek tecrit etme siyasetine vurulan güçlü bir tokattır. Seçim Sonuçları HDP’nin tecrit çemberini kırmasına, yeni hitap ve seslenme alanları yaratmasına vesile olduğu ölçüde özgüven kazanan toplumsal muhalefetin derlenişe geçmesinde de kritik bir rol oynayacaktır.
Yeni bir döneme giriyoruz
Beklentilerin üzerinde, 800 bin oydan daha fazla bir farkla seçimlerin kazanılması yeni bir dönemin şekillenmekte olduğunu gösteriyor. Önümüzdeki dönemde yeni güç dizilişlerinin gerçekleşmesine kaynaklık edecek siyasal gelişmelerle yüz yüze geleceğiz. Büyük sermayenin tutumundaki değişiklik, AKP içindeki muhaliflerin hazırlıkları, iktidar Bloku içinde çıkan çatlak sesler bunun ilk işaretleridir.
Şimdi yarı yolda durmaksızın, AKP-MHP İktidar Bloku’nun karşı atağa geçmesine fırsat vermeksizin yapılması gereken, AKP-MHP iktidar Bloku’nu merkezi iktidar katından indirmek, siyasal İslamın çöküşünü hızlandıracak doğrultuda inisiyatif almak, toplumsal ve siyasal kuvvetleri bu hedef etrafından birleşmeye teşvik etmektir.
Faşizme müzakere değil mücadele edilir
Bu konakta en büyük hata 7 Haziran Seçim sonuçlarının ardından yaşanan deneyimden ders çıkarmaksızın, AKP-MHP iktidar Bloku’nun zaman kazanarak toparlanmasına imkan vermek, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin restorasyonundan başka bir sonuç vermesi mümkün olmayan faşizmle uzlaşma yolundan yürüyerek faşizm tehlikesinin geriletilebileceği yanılsamasına düşmektir. Unutulmamalıdır ki, faşizmle müzakere yapmaya yeltenmek yenilginin kapısını aralamaktan başka bir anlama gelmez. Faşizm ancak ve ancak onunla mücadele edilerek geriletilebilir.
31 Mart İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini yenilgisini kabul etme eğiliminde olan Erdoğan’ın, MHP’nin ve AKP içi kimi mahfillerin ısrarıyla bir hafta içerisinde YSK marifetiyle seçim sonuçlarını iptal etmeye yönelmiş olması, faşizmin geriletilmesi için müzakere değil mücadele yapılması gerektiğini bütün açıklığıyla göstermiştir.
Cumhur İttifakı direnecektir
Bahçeli’nin seçimlerden yenilgiyle çıkılırsa Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tartışmaya açılır diyerek beka sorunu olarak önümüze getirdiği hakikat, Cumhur İttifakı’nın iç ilişki ve gerilimleri nedeniyle de faşizmi kurumsallaştırma ve yerleştirme yeltenişinin süreceğini gösteriyor. AKP-MHP iktidar Bloku’nun bileşenleri, Ergenekon da içinde olmak üzere, Türkiye’de rejimi faşizm doğrultusunda yeniden yapılandırma açısından büyük mesafe almışlardır ve iktidar katından inmemek için kıran kırana mücadele yürütmekten vazgeçmeyeceklerdir. Bu nedenle seçim sonuçlarıyla birlikte genel trendin muhalefetin lehine değişmiş olması nedeniyle rehavete kapılmamak gerekir. Unutmayalım ki, bugün iktidar katında oturmuş olanlar, iktidar katından indikleri gün yaptıklarının hesabını vermekle yüz yüze kalacaklarını bilmektedirler. Bu hakikat dişleri ve tırnaklarıyla iktidara tutunacaklarının, bu doğrultuda, yerel yönetimleri kitleyerek çalışamaz hale getirmek, yargıyı kullanarak kriminalize etmek gibi yöntemleri de kullanarak, baskı, şiddet ve her türlü provokasyonu tezgahlamaya teşne olacaklarını da göstermektedir.
Düzen içi seçeneklere yedeklenmeyelim
Önümüzde üç seçenek vardır. Faşizm ile uzlaşma yolundan yürüyerek Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin restorasyonu. Sermaye sınıfının tercihi olan, seçimler öncesinde CHP’nin de parlamenter sisteme geri dönüşü amaçlayan 10 maddelik Anayasa taslağı önerisiyle tartışmasına katıldığı, ekseninde AKP-CHP ittifakının bulunduğu “Türkiye İttifakı”. Üçüncüsü de, faşizmin kurumsallaşma ve yerleşme yeltenişine 23 Haziran seçimleriyle bir çelme atılmış olsa bile, içinde bulunduğumuz konjonktürde faşizm tehlikesinin henüz savuşturulamadığı hakikati nedeniyle en geniş cephe siyasetinin gereğini yerine getirmeye devam ederken, İmamoğlu’nun başarısıyla geniş yığınların CHP’nin çekim alanına girdiği hakikatini de dikkate alarak düzen içi çözümlere yedeklenmeksizin, sosyal mücadelelerin bütün düzeylerine nüfus ederek ve buradan güç biriktirerek, demokratik cumhuriyet ufkuyla demokratik kampın başına geçme başarısını gösterip, sosyal bir cumhuriyet kurma hedefine doğru durmaksızın ilerleyen üçüncü yol siyaseti… Kuşkusuz ki bugünden yarına bu doğrultuda istikrarlı bir biçimde ilerleyebilmenin öncelikli koşulu siyasal bir işçi hareketinin oluşturulması mücadelelerinin içinde yer almayı gerektirmektedir.
Üçüncü yol siyaseti, ancak ezilenlerin tarihsel blokunu kurmak için yürütülen mücadeleler içinde ete kemiğe bürünebilir ve anlamlı bir iktidar alternatifi olma seviyesine yükselebilir. Konjonktürden bağımsız, aktüalitenin gerektirdiği taktikleri formüle etmekte tutuk ve çekinik, içe kapanarak kendini konsolide etmeye çalışan bir yaklaşım üçüncü yol siyasetinin toplumsal bir kuvvet olarak cisimleşmesine hizmet etmez.
Halkların Demokratik Partisi’nin bir bileşeni olan partimiz açısından üçüncü yol siyaseti, 31 Mart ve 23 Haziran Seçimleri öncesinde tabi tutulan kimi yorumlarda tanık olduğumuz gibi hiçbir biçimde “boykotçuluğun” gerekçesi olarak anlaşılamayacağı gibi, 23 Haziran seçimleri öncesi ve sonrasında yorumlanmaya çalışıldığı gibi, kutuplaşma karşısında buluşturuculuk, uzlaştırıcılık, farklı güçleri yan yana getirme, müzakerecilik, diyalogculuk ya da kutuplar karşısında eşit mesafede konumlanmak olarak anlaşılamaz. Niyet ne olursa olsun, üçüncü yol siyasetinin böyle anlaşılması nesnel olarak faşizmle uzlaşma ya da düzen içi çözümlere yedeklenme sonucunu doğurur.
Kısır anayasa tartışmalarına hayır!
Partimiz aktüel hale gelen Anayasa tartışmalarına da yukarıdaki belirlemelerin ışığında yaklaşmaktadır. İster Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin restorasyonu sonucunu verecek biçimde, isterse sermaye sınıfının tercihi olan “Türkiye İttifakı” biçiminde olsun, geniş halk yığınlarının bir parçası olmadığı, siyasi partiler arası pazarlıklara hapsolmuş ve işlevini önemli ölçülerde yitirmiş Meclis içi tartışmalarla sınırlandırılmış bir Anayasa tartışması işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, halkların lehine sonuçlar üretme kabiliyetine sahip değildir. Bugün kısır anayasa tartışmalarına yönelerek AKP-MHP İktidar Bloku’na nefes aldırmak yerine, sosyal mücadelelerin bütün düzeylerinde konumlanarak, güç biriktirerek, aşağıdan halk inisiyatifini güçlendirerek, siyaseti toplumsallaştırma yolundan ilerlenerek güçlü bir halk ittifakını inşa etmek ve bu ittifakın toplumsal kuvvetine yaslanarak Anayasa tartışmaları üzerinde etkili olmaya çalışmak gerekmektedir.
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi, 23 Haziran Seçim sonuçları nedeniyle sendeleyen AKP-MHP iktidar Bloku’nun soluklanmasına fırsat verilmeden merkezi iktidar katından indirilmesi için yürütülen bütün mücadelelerin içinde yer alacak, CHP’nin çekim alanına giren yığınları düzen içi çözümlerin toplumsal dayanağı yapma girişimlerine karşı uyaracak, bileşeni olduğumuz Halkların Demokratik Partisi’nin demokratik cumhuriyet ufkuyla demokratik kampın başına geçebilmesi için elinden gelen çabayı gösterecek, sosyal bir cumhuriyet kurma hedefine doğru durmaksızın ilerleyen üçüncü yol siyasetinin kararlı bir savunucusu olacaktır.
11.07.2019
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi
Parti Meclisi